Devlet-millet ve din...

A -
A +
Bulunduğumuz bu çetin coğrafyada, devlet ve millet hayatımızda; karnımızın altında yumuşak yerlerin olmaması gerekirken, bunun tam tersini yapmanın budalalığını yaşıyoruz.
Kurduğumuz yeni devleti, âdeta millete rağmen kurup; baskı, dayatma ve enva-i çeşit zulümle milleti hizaya sokacağımızı; bundan da vahimi olarak, bu durumu ilanihaye sürdürebileceğimizi vehmettik.
Devleti seneler boyu yönetenler, kapıldıkları yönetim sarhoşluğu içinde; toplumun fersah fersah gerisine düştüklerini görmediler, göremediler.
Türk toplumu asırlar boyu dinle yoğrulmuştu. Devlet ve millet hayatında inşa ettiği medeniyetin temelinde din vardı; dinî müesseseler vardı. Fert, cemiyet ve bütün müesseseleri ile devlet, din eksenli olup; varlık ve yaşama sebeplerini Allahü tealadan biliyor; güç ve meşruiyetlerini O’nun nizamından alıyorlardı.
Yeni kurulan devlet sistemi ile "din ile devlet işlerini birbirinden ayıralım" dediler ve bunun da adını "laiklik" diye tanımladılar. Mahut sistemi, Batı empoze etmişti; zira kendileri de böyle bir sistemle idare ediliyorlardı.
Yalnız; burada çok büyük bir fark göz ardı edilmişti. Batı Hristiyandı ve onların dinlerinin dünyaya müteallik hükümleri yoktu; yalnızca ahlak ve ibadetlerden ibaretti. İslamiyet ise, ahlak ve ibadetlerin yanında; dünyevi işleri de kapsıyordu.
Bundan dolayı Batı, laikliği kolay uyguladı; devleti dinden çekip çıkardı ama ferdin dinî hayatını köreltmediği gibi; onu diri tutmak için elinden geleni yaptı.
Bizde ise, dini devlet hayatından çektiği yetmedi; devleti dinin aleyhinde kullanarak; fert ve cemiyeti dinsizleştirmek için elinden geleni yaptı. Mesela cumhuriyetin ilk yıllarında; din dersleri okullardan kaldırılmış; o yıllarda okullarda okutulan tarih kitaplarında ise, dine aykırı ne varsa; gençliğin dimağlarına sokulmaya çalışılmıştır.
Liselerde okutulan tarih ders kitaplarında; Vahiy, Allahü tealadan gelen buyruk şeklinde değil; Peygamberin (aleyhisselam) söylemi olduğu ifade edilmiştir. Bu durumda, hem Allah’ı inkâr ve hem de Peygamberi yalancı ilan etmek var!
Mademki laiklik getirildi; devletin yapması gereken şey; milletin çocuklarına dinlerini doğru şekilde öğretmesi idi. Devlet bunu yapmayınca, din, yerin altına çekildi ve millet, kapanın elinde kaldı.
Bu milletin çocuklarına dinleri-diyanetleri, devletleri tarafından doğru-dürüst öğretilseydi; meydan yeri FETÖ gibi, vatan ve millet haini, satılmış meczuplara kalır mıydı?
Batı, Türk Cemiyetinde açılan gedikleri çok iyi biliyor ve hücumlarını oralardan yapıyor. Bunlardan diğer bir tanesi de ırkçılıktır. Dikkat edilirse, bunun da temelinde dinsizlik veya çarpık din anlayışı vardır. Zira gerçek dindar, asla ırkçı olmaz, olamaz.
Ve yine dikkat edilirse; Kürtçülük hareketi, önceleri Marksist-Leninist yani dinsiz bir cereyan olarak başlamıştır. Çünkü dinini-diyanetini gerçek manasıyla bilen bir Kürt'ü, ırkçılık uğruna savaştıramazsınız. Dindar Kürt neyin uğrunda ölüneceğini çok iyi bilir.
FETÖ gibi cereyanlar, dinsizliği kullanarak ülkeyi ele geçirmeye kalkmadı; dini ve dindarı (dinini öğrenmek isteyeni) kullanarak, mahut melanetine girişti.
Şu hâlde; dine bigane duranlara sözümüz yok; ancak, devlet, dinini öğrenmek ve yaşamak isteyenlere bu imkânı doğrusu ile vermek zorundadır. Laiklik de budur zaten.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.