Pazar yazıları -67-

A -
A +
Cenâb-ı Hakk, et-Tur suresinin 48. âyet-i kerimesinde, mealen "Rabbinin hükmüne sabret, gözlerimizin önündesin" buyurmaktadır.
İbn-i Arabi hazretleri (kuddise sirruh), yukarıdaki âyet-i kerimeyi kendisine düstur edinen, kutup velilerden birini (Muhammed Merakeşi hazretleri) görür ve ununla gece gündüz sohbet ederek; kendisi hakkında şu tespitleri yapar:
"Herhangi bir iş hakkında gönlünün daraldığını hiç görmedim. Karşılaştığı bütün güçlükleri ve sıkıntıları ferahlık ve tebessümle karşılar, sıkıntılar bize göre ondan uzaklaşır görünürdü; o ise bir sevinçten bir başkasına, bir mutluluktan başka bir mutluluğa geçerdi.
Kendisine İnsan tabiatına nahoş gelen hadiselerin sana ulaşması hakkında ne düşünüyorsun?’ diye sorunca şöyle demişti: 'SABRETTİM... İlahi hüküm karşısında gösterdiğim sabır, hakikati müşahede etmemi sağladı. Müşahede ise, beni her türlü hükümden alıkoydu. Artık her şeye Allahü tealanın rızası ile bakıyor ve O’nun murat ettiği şekilde görüyordum. Dayanağım O’dur ve sadece O’ndan istiyorum. Çünkü benim görüşüme göre belalar, O’nunla bana iner. Sizler ise, belanın hükmünü görüyorsunuz, halbuki hepsi O’nun katındandır.'
Bu kişi, ibadet vakitlerini en düzenli kollayan biriydi.
Bilmelisin ki, bu zikir (Tur suresinin 48. âyeti) Rabbani hüküm karşısında sübut sahibi olmayı sağlar… Eyyüp aleyhisselam gibi davran ve sana acı veren işi başkasına şikâyet etme! Acı ve sıkıntıda Allahü tealadan başkasına iltica etmemek, Cenab-ı Hakk’ın Peygamberlerine (aleyhimüsselam) öğrettiği ilahi edep demektir.
Çünkü Allahü tealanın sana gayenle çelişecek bir işle acı vermesi ve sıkıntı çektirmesi, sadece acıyı kaldırması için O’na dua etmeni irade etmesinden kaynaklanır. Binaenaleyh gayeye yatkın olmama hâlini (acıyı ve sıkıntıyı) ve belayı hissederken Allahü tealaya şikâyette bulunmayan (O’na dönmeyen, O’ndan istemeyen) kişi, hiç kuşkusuz ilahi kahra karşı direnmiş demektir.
Nasıl ki, Bayezid-i Bistami hazretleri (kuddise sirruh) acıkınca ağlamaya başlamış; sebebi sorulunca: 'Ağlayayım diye acıktırdı!’ buyurmuş… O hâlde edep, belayı kaldırması için -başkasına değil- sadece Allahü tealaya şikâyette bulunmaktır (yalnızca O’na sığınmaktır) ve bu şikâyete rağmen SABRA devam etmektir.
Allahü teala Peygamberi Eyyüp aleyhisselam hakkında ‘Elbette onu sabırlı bulmuştuk’ buyurur. (Sad suresi 44. âyet meali) Yani ızdırap esnasında sebeplere yönelirken de onu SABIRLI bulmuştuk.
Demek ki, Eyyüp aleyhisselam sıkıntı esnasında Allahü tealadan başka bir sebebe yönelirken gerçekte -herhangi bir sebebe değil- Allahü tealaya yönelmişti. Çünkü insan, tabiatı gereği sıkıntı çekerken ve mizacı değişirken (sebeplere yönelir).
Hallac-ı Mansur (kuddise sirruh) bütün bunları bildiği için, bu makam hakkındaki gayreti sebebiyle, kolları kesildiğinde yüzünü kana bulamıştır ki, insanların gözüne mizacının değiştiği gözükmesin!
Bu hâlde iken Hallac şöyle diyordu: ‘Her bir uzvum ve eklemim/Senin yadını taşır...’
…Allahü tealanın sana dönük rahmetine bakmalısın! Rabbinin hükmü karşısında sana SABRI emretmiş, sonra ‘Bizim gözlerimizin önündesin’ ifadesini buna eklemiştir. Yani seni üzse de üzmese de, bize göre senin hakkında en yararlı işle hüküm veririz. ‘Sen bizim gözlerimizin önündesin’ ifadesiyle kastedilen budur. Yani sen bilmediğin ve unuttuğun bir hâldesin. Artık hangi kul olmak istersen öyle ol! Maksadına göre değerlendirileceksin.
Allahü teala hakkı söyler ve doğru yola ulaştırır." (Fütuhat-ı Mekkiyye 16. Cilt, 505. Bölüm)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.