Ah keşke...

A -
A +

İnsan hayatta bazı güzellikleri, bazen tesadüfen, bazen de sabrı ile kucaklar...

Aslında hiçbir şeyin tesadüf olmadığını biliyoruz bu hayatta...
Yaşanması gerekenler, her zaman, tek satırı atlanmadan hayatımızdaki kesitini alır...
"Şöyle olsaydı, böyle olurdu" gibi yakınmalar, boş ve içi doldurulamayan pişmanlıktan öteye geçemez...
İnsan; eğer bu alemde bir iz kalsın istiyorsa, bu izin, kötü veya unutulmaz ayrımının tercihini yapmalıdır...
Çünkü bir zaman sonra arkasında "Bir hoş seda" bırakmayanların çabuk unutulacağı bir yaşamın cenderesinde, asla ve asla adının "A"sının bile anılmayacağı, sonsuza dek sürecek bir sessizlik kaplar etrafı...

HEY GİDİ GÜNLER HEY
Spor...
Bir sevdaya eş değer bir tutkudur...
Buram buram aşk kokar her yanıyla...
Buluşma özlemi çekenlerin, kucaklaşacakları zamanın gelmesini bekler gibi, sporun da yolunu gözler sevdalılar...
Ama o geçmişte, en güzel giysileriyle Taksim Stadı'na koşan hanımlı, beyli spor aşıklarını artık günümüzde bulmayı beklemiyoruz zaten...
Yeter ki, spor için evden çıksınlar...
Yeter ki, savaşa gidiyormuşçasına vedalaşmasınlar ev halkıyla...
Yolda guruplar halinde toplanıp, kesici aletleri bellerine; kafa yaracak taşları ceplerine doldurmasınlar...
Sonunda, işin ucunda üzülmek de olsa, patırtısız, gürültüsüz dönsünler evlerine...
İçinde küfür olmasın; şiddet olmasın; düşmanlık olmasın yeter ki...

ÇOK ÖZLEMİŞTİK ÇOK
Bir Süper Kupa Finali'ni daha atlattık iki gün önce...
Kayseri; belki de son yıllardaki en centilmenlik kokan, sokakta, tribünde dostluk tabloları ile müthiş bir derbiye şahitlik etti...
Sarı-kırmızılı ve sarı-lacivertli taraftarların kol kola girdikleri bir ortamda, futbol adına tüm güzelliklere imza atıldı...
Öyle ki "Aziz Yıldırım'la aynı yerde oturmam" diyen G.Saray Başkanı Ünal Aysal'ın bile tıpış tıpış aynı sırada oturduğunu, elini o "Yan yana oturmam" dediği rakip başkana uzattığını bile gördük bu derbide...
Eee ne de olsa, Devlet'in iki bakanının ricası kırılamazdı çünkü...
Sahada ise aynı beklediğimiz ve özlediğimiz tablo, gözlerimizi yaşarttı...
Futbolumuzun "Hırçın çocuğu" agresifliğiyle "1 numaralı" ismi Emre Belözoğlu bile, maç bitiminde tek tek tüm G.Saraylı futbolcuları kucaklayıp tebrik etmişse, gerisi teferruattır...

İKİ MUTSUZ TABLO
Amma...
İki kişi yaptı yine yapacağını...
Birisi Aziz Yıldırım; diğeri Sedat Doğan...
Aziz Yıldırım, nefis başlayan bir "Kayseri Finali'nde" sabırlı olmayı ve o sarı-kırmızılı renklere olan kinini yine yenemedi...
"Ben kırmızıyı sevmem" diye dost sohbetleri dışında da söylediği "Renk alerjisini" Süper Kupa Finali'nde de yenemedi maalesef...
Kupa töreni başlamadan tribünleri terk etti...
Çünkü kalsa, G.Saray takımını kutlamak zorunda kalacaktı...
Pes doğrusu...
Ülke olarak "Spor düşmanlığını" hep beraber nasıl kaldıralım, yok edelim diye çareler düşünürken; amigoları bile yumuşatırken, tribün dostluğunu yeniden eski günlerine kavuştururken, bir başkan, sanki ekmekli kadayıfın üzerine tuz, sirke, biber, limon dökerek "Dostluk günahı" işledi...
Keşke elini uzatabilseydi, Drogba'ya, Sneijder'e, Semih'e, Emre Çolak'a, Selçuk'a... Ne olurdu yani?
Keşke; kupayı kaldıran ezeli rakibini alkışlayabilseydi...
Heyhat...
Aziz Yıldırım, son yılların en büyük dostluk derbisinde, sınıfta kalmıştır bir kere daha...

NE GEREK VARDI?
Bir de Sedat Doğan diye G.Saraylı genç yöneticiye çevirelim gözlerimizi...
"Bakan rica etmeseydi, kupayı almayacaktık... TFF ortamı geriyor... Bize kupayı sahada vereceğiz dediler" gibisinden çıkışıyla, Aziz Yıldırım'dan hiç de geri kalmadı bu güzel derbide!
Kupayı almayacakmış...
Sevsinler seni...
Şeref Tribünü'nde alınan kupa anlamını mı yitiriyor?
Değeri mi düşüyor?
G.Saray'da, genç yaşta omzuna yöneticilik apoleti takılmış bir kişinin, en konuşmaması gereken zamanda "Laf olsun, torba dolsun" gibisinden anlamsız tepkisi, her ne kadar, sevinç, tören, kutlama gibi güzellikler arasında karambole gitse de "Ahh keşke olmasa" dediğimiz, gecenin çirkinliklerinden biriydi...
***
Mevlana der ki:
"Toplumsal bunalımların, kavga ve dövüş ortamının tek ve en güçlü doğuş sebebi, sevgi eksikliğidir...
Bunun en doğru tedavi yolu ise, sevgiyi aramak, yaşamak, uygulamaktır... Hoşgörülü olursanız seversiniz... Sevilirsiniz."
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.