İSTANBUL’U HARCAMA!..

A -
A +

Milletin içindeki hasretin dile gelmesiyle "sivil, dindar ve demokrat Cumhurbaşkanı" sıfatını verdiği Turgut Özal, "Türk Asrı" diyerek araladığı ufukla şimdilerde başlattığımız "Türkiye Yüzyılı"nın kapılarını açmıştı.

 

Başbakan olduğunda Türkiye, uzun saatler boyunca yangın yaşamış bir mahallenin yangın sonrası isli-paslı manzarasındaydı. İşbaşına gelince 4 Fikrî eğilimi birleştirerek iç barışı tesis ettiği gibi, içine kapanmış, darbelerle bunalmış ve dışarıya karşı varlık gösteremeyen ülkemizin yolunu da açtı. Uçaklarla diyar diyar yanında götürdüğü iş adamlarına cesaret verdi. Özal’ın arka arkaya gerçekleştirdiği "beyaz devrim" diyebileceğimiz reformlarıyla Türkiye, çağ atlarcasına çok mesafeler katetti. Sanki vaktinde yakalayamadığımız ve yakalayamadığımız için de bir koca Cihan Devletini yitirdiğimiz Sanayi İnkılabıyla açılan makası kapatacak başlangıçtaydık.

 

Asırlar içinde gelebilecek vasıftaki bir ufuk adamı olan bu lider, olanca sevecenliğiyle bunları yaparken bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’a amansız hınç duyan başta vesayetçi medya kalemleri olmak üzere bu toprakların değerlerinden koparak yabancılaşmış kimseler, o günlerde aynı husumet dolu muhalefeti Özal’a karşı gösteriyorlardı. Asrın başında emperyalist dünyanın Türkiye’ye biçtiği rol de ölçü de belliydi. Bunun aşılmaması gerekirdi. Hafize Ana’nın oğlu Özal’sa ezberleri bozuyordu.

 

Bugün Gazze’deki soykırımın hem seyredeni hem teşvik edeni olan sömürgecilikten sabıkalı Batı, uyuyan devin uyanmaya başladığını fark edince her sahadaki vesayet unsurlarını harekete geçirdi. Bunaltan bir muhalefetle Özal’a saldırılar yapılıyordu. Turgut Beyin elinin altında bugünkü kadar yetişmiş insan unsuru yoktu. Onun zincirleri kırmasıyla şimdi işbaşında olan kadrolar yetişti. Merhum Özal gibi hem Başbakan ve hem de Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan, fikir ve dâvâda Turgut Özal’ın devamıdır. Sn. Erdoğan, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak merhum Özal’la başlayan kalkınma hamleleriyle dünya ile yarış koşusunu daha da hızlandırdı. Bundan dolayıdır ki şu son zamanlarda bir-iki kere sarf ettiği "günü geldiğinde köşemize çekiliriz!" sözüne MHP genel başkanı, Bilge Lider Devlet Bahçeli, "Türkiye Yüzyılını kurtaracak olan sensin, bir yere gidemezsin!" diyerek yüksek sesle karşı çıktı. Haçova’da bir Hoca Saadeddin Efendi tavrı olan bu çıkış, sıradan bir hareket değildir. Türkiye, 2071 Cihan Devleti Kızılelma Ufkuna yürürken, kabuğunu çatlatırken eş zamanlı olarak Erdoğan ve Bahçeli diye iki lidere birden sahip olmakla nadir talih dönemlerinden birini yaşamaktadır.

 

Turgut Özal, "beni çok ararsınız!" demişti. Öyle olmadı mı? 1993-2003 yılları arasındaki 10 yıl faili meçhullerin, 28 Şubat ihanetlerinin yaşandığı karanlık ve kargaşa dolu kaybedilmiş zamanlardır.

 

E-Muhtıralara, Gezi İsyanlarına, 17-25 Aralık Yargı Darbesi hamlesine, 15 Temmuz İşgal ve Darbe Teşebbüsüne rağmen 2002-2016 arasında AK Parti iktidarı ve 2016’dan günümüze kadar da AK Parti ve Cumhur İttifakı, terörle mücadele, savunma sanayiî imar, inşa, ulaşım, sağlık… gibi onlarca sahada Türkiye’yi dünya markası yaptı. Bunlar olurken müstemlekeci Batı başkentleri boş durmadılar. Duramazlardı. Dünkü Düvel-i Muazzama aynen işbaşındaydı. 1914’te başlayan Dünya Harbi devam ediyordu. Bundan dolayı AK Parti iktidarını ve Cumhur İttifakı’nı sarsmak için her yolu kullandılar ve kullanmaya devam ediyorlar…

 

2019’da adı-sanı bilinmedik birini İstanbul’un başına getirebildiler. Sonradan anlaşıldı ki bu kişi, beldesinde Kıbrıs Türklerinin katili, Dede Korkut’un deyişiyle "kara dinli kâfir" Makarios’un kabartma büstünü yapmış. Bugün Özal zamanının ıslah olmaz kalem ve ekran muhalifleri yine devredeler. 1983’te başlayan 2003’te daha hızlanarak tekrar devam eden Türkiye’nin maddî ve irfânî kalkınmasını dış merkezlerde hazırlanan projelerle akamete uğratmak için bu defa İBB başkanlığını kullanma peşindeler. Ülke çapında seçime gidiyoruz ama aslolan İstanbul Belediyesidir. İstanbul Belediye başkanlığını bir daha almaları hâlinde bunu halk oylaması telakki ederek iktidarı düşürmek için erken seçim zorlamasına gideceklerdir. Bu sebeple küçük menfaatleri, pahalılığı esas alarak yanlışlık yapmamalıdır. Hata eksik, gedik… sayıp-dökecek günde değiliz.

 

Dâvâ ahlâk, şuur ve fedakârlığı her devrin esas şiarıdır.

 

İstanbul, kaybedilirse bu şehir harcanmış olur. Ancak; harcanan sadece İstanbul olmaz, önümüzdeki yıllar, istikbal de harcanır. Kimsenin bir bölen olmaya da etiket ve fatura gerekçesiyle sandığa gitmemeye ve öfkeyle saf değiştirmeye de hakkı yoktur.

 

Murat Kurum kazanamazsa kaybeden sadece Sn. Kurum olmayacaktır. Cumhur İttifakı kaybedecek, siyonist ve haçlı dünyası rahat nefes alacaktır. Seçim İstanbul’da kaybedilirse bu netice, muhtemeldir ki sonraki gelişmelerle Türkiye Yüzyılı’nın çökmesine yol açar. Ardından farklı bir iktidar gelirse Gazze direnişi, terör eylemi diye karalanır, Ayasofya 6 ay içinde müze yapılır, resmî yerler ve AVM’lerdeki mescidler depo olur. Teknolojideki hamlelerimiz durur, hava, kara ve denizdeki sanayi hamlelerimiz türlü bahanelerle terk edilir. Enflasyon ve hayat pahalılığı bugünün iki katına çıkar.

 

Çünkü; o zaman 31 Mart’ta şu isim, bu kimse değil, Tek Parti Zihniyeti kazanmış olur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
ata28 Mart 2024 02:58

istanbul kaybedeli bir asır oldu beyim...