Neydi o günler?..

A -
A +

Bir acayip kişiler olduk hepimiz!.. Beynimiz ve ruhumuz sanki iğdiş edilmiş gibi.. Birbirimize yabancı.. Birbirimize selam vermeyen.. Takıntılarımızla yaşayan!.. İyi de neden böyle olduk?.. Yoksa böyle bir durumu hak mı ettik?.. Benim çocukluğumun insanları yerlere tükürmezlerdi.. Evlerinin önlerine çöp çıkartmazlardı.. Birbirlerinin dedikodusunu yapmazlardı.. Boyasız ayakkabılarla, ütüsüz pantolonlarla sokağa çıkmak ayıp sayılırdı..İnsanlar tıraşlarına dikkat ederlerdi.. Hoş kokular sürerlerdi.. Komşu ve akraba ziyaretlerinde randevu filan alınmazdı.. Protokol yoktu.. O zamanki yıllarda uzaktan gelen misafiri evde yatırma adeti olduğundan herkesin hanesinde mutlaka birkaç yün yer yatağı bulunurdu.. Yaz aylarında en büyük zevkimiz ailelerimizle birlikte yazlık sinemalara gitmekti.. O zamanki sinemalar bahçeliydi.. Çoğunun etrafı ağaçlarla çevriliydi.. Film aralarında buz gibi Olimpos gazozu ve Frigo dondurma satılırdı.. Radyolar pek revaçtaydı o yıllar!.. Kulaklarımız İstanbul Radyosu'ndan yapılan anonslara alışıktı.. "Sevgili dinleyiciler, Mualla Mukadder Atakan'dan Hicaz makamında şarkılar dinleyeceksiniz!.." Ya da; "Ahmet Üstün, Muhayyer Kürdi makamında eserlerle karşınızda olacak!.." Devam ederdi spiker sunuma; "sanatçının saz arkadaşları; Ahmet Yatman, Selahattin Pınar, Şerif İçli, Şükrü Tunar, Sadun Aksüt, Mustafa Kandıralı, vs.." Herbiri bir efsaneydi bu kişilerin, hepsi tarih oldular.. Cafelerde, alış veriş merkezlerinde buluşmazdık o yıllar!.. Tatlıcı, dondurmacı dükkanları vardı.. Okula arkadaşlarla gider, birlikte çıkar, yürüyerek gelirdik.. Servis filan da yoktu.. Tabanvay kültürüne herkes alışıktı.. Çok yürümekten ayakkabılarımız eskirdi.. Eskiyen ayakkabılarımızı atmazdık tabii ki.. Ayakkabı tamircileri vardı İstanbul sokaklarında!.. Oturdukları küçücük dükkanda önlerinde saya makinesi, arkalarında ise koyun pöstekisi olan sakallı tamirci dedeler.. Şimdi varlar mı acaba?.. Sanmam!.. Evin temizliğini ya anneler ya da evin kızları yapardı.. Camlar öyle bir ovulurdu ki pırıl pırıl parlardı.. Temizliğe temizlikçi kadın da gelmezdi.. İstanbullu hanımların öyle bir alışkanlığı yoktu çünkü.. O vakitler YGS ve LYS gibi laçkalaşmış sistemler yoktu.. Hele YÖK kayıplardaydı.. Servetlerine servet katan dershanelerin de hayatımızda yeri bulunmuyordu.. Buna mukabil, on parmaklı ve F klavyeli daktilo kursları pek modaydı.. Satıcılar müşterilerine ne satarlarsa terazilerinin ibreleri daima müşteriden taraf olurdu.. Bir kilo domates isteyen mutlaka elli gram da fazlasını alırdı.. Şu an, para var, pul var, teknoloji, imkan, her şey var, ama bereket yok!.. İşte böyle değerli okuyucularım.. Maziden kopulmuyor.. İnsanlar zaman zaman hatıralarıyla yaşıyor.. Geçmiş zaman olur ki hayali cihana değer.. Fevkalade anlamlı bir söz.. Ve tam da bu zamana ne kadar da uyuyor..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.