Belaya sabır

A -
A +

Bugün, Manisa'nın gönül sultanlarından bir büyüğü anlatacağız. Hacı Sütçü Dede'yi. Bu mübarek zat, bela ve mihnetlere sabretmesiyle meşhurdu. Şöyle ki; Uzun bir yolculuğa çıkmıştı bir gün. O seferde iken, bir "Tâun" (veba hastalığı) çıktı o yörede. Öyle ki kasıp kavuruyordu insanları. Nice taze fidanlar bu dertten düştüler toprağa. Hacı Sütçü Dede'nin dört çocuğu da bu illete yakalanıp vefat ettiler peş peşe. Mübarek, sefer dönüşü öğrendi hadiseyi. Üstelik yolda eşkıyalar yolunu kesmiş, bütün malını almışlardı. O, bütün bu olanlara çok güzel sabretti. Peki üzülmedi mi? Elbette üzüldü. Sessizce ağladı... Hatta sessizce ağladı çocukları için. Ama asla şikâyet etmedi. Sabretti hepsine. İnsanlar geldiler ona bir gün. - Efendim! Çocuklarınız öldü. Mallarınız gitti. Buna rağmen hiç sesiniz çıkmıyor. Şikâyetçi olmuyorsunuz, dediler. Mübarek sordu onlara: - Bu sıkıntılar kimden geliyor dersiniz? - Allahü tealadan. - Yani Rabbimizin dilemesi ve takdiriyle oluyor, öyle değil mi? - Evet efendim. - Öyleyse kimi kime şikâyet edeyim? O gönderiyor hepsini. Biz kuluz, razıyız Onun takdirinden. "Sıkıntılar nimettir!" Ve ekledi: - Ayrıca dünya sıkıntıları bir nimettir bizler için. - Nimet mi dediniz? - Evet, hem de büyük nimet. - Nasıl yani? - Şöyle ki, sabredebilirsek günahlarımızın affına sebep olur. Bundan büyük nimet olur mu? - Çok doğru hocam. - Zaten bu dünya, " Mihnet ve sıkıntı" üzerine kurulmuştur. Sıkıntının ise sabır ve katlanmaktan başka çaresi yoktur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.