"Beni Ona götürün!"

A -
A +

Hazreti Ömer'in kalbi yumuşamıştı. Habbab, saklandığı yerden fırlayıp sevinçle haykırdı: - Müjde yâ Ömer! Ömer sordu: - Ne müjdesi? - Dün gece Resulullahın yanındaydım. Ellerini kaldırıp dua etmişti. - Ne demişti? - Yâ Rabbî, bu dini Ebu Cehil bin Hişam veya Ömer bin Hattab ile kuvvetlendir! diye yalvarmıştı. Ömer'in yüzü güldü. - Ya, öyle mi? - Evet yâ Ömer, bu saadet sana nasib oldu, elhamdülillah. - Elhamdülillah! Hepsinin yüzü gülüyordu Sevinçten güller açmıştı her birinin yüzünde. Herkes mutluydu o an. Ne diyeceklerini bilemiyorlardı. Hepsinin yüzü gülüyordu. Ömer'in etrafını saran Said, Fatıma ve Habbab, şimdi bir şey bekliyorlardı ondan. Ağzının içine bakıyorlardı. Hani "Şehadet"i söylesin diye sabırsızlanıyorlardı. Vaktiydi gayri. Nihayet konuştu Ömer: - Peygamber şu anda nerdedir? Az önceki kaba, katı adam gitmiş, yerine temiz yüzlü, mütebessim, cana yakın, tatlı bir insan gelmişti. Düşman gitmiş, dost gelmişti. Fatıma sevinçle cevap verdi abisine: - O, şimdi Erkam'ın evindedir abi. Ömer, sevgiyle baktı kız kardeşine. - Peki yâ Fatıma. Beni Ona götürün! Onun huzurunda Müslüman olacağım. Aman yâ Rabbî! Bu ne güzel cümle. Ne hoş kelam bu. Sayıları az idi; fakat... Üç garip Müslüman, inanılmaz sevince gark oldular o anda. Hz. Ömer'le Hz. Habbab, hemen yola çıktılar. O sırada Allahın Sevgilisi, bir avuç Eshabıyla sohbet etmekteydi Erkam'ın evinde. Müminler korku ve endişe içindeydiler. Sayıları az, kuvvetleri zayıftı. Ara ara dertleşiyorlardı...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.