Kanlı elbiseler!

A -
A +

Hindistan evliyasından Ahmet Abdullah Radulevî hazretleri, bazan silahlarını kuşanıp acele evden çıkar, bir müddet sonra dönüp gelirdi üstü başı kan içinde. Hanımı bu hali görür, ses çıkarmazdı önceleri. Ama bir gün... Yine silahlarını kapıp hızla çıktı evden. Az sonra yine kanlar içinde gelince hanımı dayanamadı artık. - Efendi! - Buyur hanım. - Kusura bakma, sormadan edemeyeceğim. - Hayırdır, neymiş o soracağın şey? - Sen, zaman zaman silahlanıp gider, sonra kanlı elbiselerle geri dönersin, öyle değil mi? - Evet, doğru. "Bunu açıklar mısın?" İyi de nedir bu hal? Bunu bana açıklar mısın? - Olur hanım, söyleyeyim. Ama bir şartla. - Neymiş o şart? - Ben hayatta olduğum müddetçe kimseye söylemeyeceksin. - Tamam tamam, söylemem. - Pekâlâ dinle öyleyse. Dünyanın herhangi bir yerinde, Müslümanlarla kâfirler harbe tutuşsalar, - Eee? - Biz acele gider, müminlere yardım ederiz. Bu, bizim vazifemizdir. Şimdi anladın mı? - Anladım efendi. *** Bir gün de, biri gelip arzetti ki: - Hocam, insanlardan hep sıkıntı görüyorum, ne yapayım? - Öyleyse tövbe et, buyurdu. - Tövbe mi edeyim? - Evet. Tövbe istiğfar et. Adam şaşırmıştı! - Neden ki hocam? - Çünkü insanlardan gelen sıkıntılar, kulun işlediği günahlar sebebiyledir de ondan. - Öyle mi? - Evet ya. - Pekii, insanlardan iyilik gelirse? - O da, yapılan iyi amel ve ibadetlerin neticesidir. Kime nasib olursa, Allah'a şükretsin. Adam anlamıştı meseleyi. - Yani hocam kullardan gelen iyilikler, Allahü teâlâdandır, öyle mi? - Elbette. - Ya kötülükler? - Onlar, nefistendir. Nefis, her fenalığın kaynağıdır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.