Oğuz Sarvan çiftliğinin kâhyaları!..

A -
A +

Fenerbahçe maçında Neill'i atamayan, çok maçta Emre'ye "ikinci sarı kartı gösteremeyen", Ankaragücü maçında "Sapara'yı kovalayıp, arkadan tekmeleyen" Ayhan'ı oyunda bırakan, Beşiktaş maçında Mehmet Yıldız'a ve Keita'ya "hak ettikleri"cezayı kesemeyen hakemlerdir, İbrahim Toraman'ın Porto maçında "Beşiktaş'ı 10 kişi bırakmasındaki" pervasızlığın sorumlusu!.. Futbolcumuz zannediyor ki, "her" hakem "bizimkiler" gibidir!.. Biraz hafızamı zorlasam, sadece son 3 hafta için "benzer en az 20 tane örnek" daha verebilirim!.. Peki, ne yapıyor Oğuz Sarvan Merkez Hakem Kurulu; "böyle"yapan hakemlere; ne yapacak, "ertesi hafta da sahaya sürerek"adeta "ulusal ödül" veriyor; dahası daha felaket; "bu ödül ile yetinmiyor",bir de "Uluslararası ödül"veriyor, mesela "gözdelerden" Tolga Özkalfa'nın göğsüne yakında "FIFA kokartı takacak!.." İşte Beşiktaş-Sivasspor maçında "o bütün ülkenin gördüğü ama sadece Özkalfa ve arkadaşlarının göremediği sakatlık sahtekarlığı yapan"ve "komik talimatlar yüzünden cezasız kalan" Keita'nın, "Sedat'ın faulünden sonra avantaja bıraktığı" Guti'ye ceza alanının hemen dibinde yaptığı "kartlık"faule "hak ettiği cezayı kesemeyen" ve de hatta "faul atışını" Sedat'ın faul yaptığı yerden attıran "FIFA kokartı ödüllü" Tolga Özkalfa'ya, Merkez Hakem Kurulu'nin veremediği dersi, Porto-Beşiktaş maçındaki İtalyan Hakem veriverdi; "avantaja bıraktığı hemen hemen aynı pozisyonda İbrahim Toraman'ı, faulle rakibini indirince (Keita gibi), ikinci sarı kartla oyundan ihraç etti" ve de Beşiktaşlıların "İlk faul gerideydi, başkası yaptı" itirazları boşuna gitti; zira bu hakem "Tolga Özkalfa değildi!.." Oğuz Sarvan MHK'sı, hakemlere "Aman FIFA-UEFA talimatlarına harfiyen uyun" talimatını vereceğine, beyinlerine ve bilinçaltlarına "Aman beni ve MHK'yı zor durumda bırakacak ve hele hele büyük kulüpleri üzerimize getirecek düdüklerden ve kararlardan kaçının" mesajını verdikçe, olacağı budur!.. Zira hakemler "büyükleri bilinç altı ve bilinç üstü korudukça", bunun sonucu olarak "ötekilere" de ve ötekilerin futbolcularına da "müsamaha gösterilmesi" süreci kaçınılmaz olarak gelecekti ve geldi; sahalarda "futbol oynayan"takımlara karşı, "futbol oynatmak istemeyen"takımların kurdukları korku imparatorluğunun ve de "teknik futbolcuların saha yerine revirlerde çoğalmasının", dahası "Türk futbolundaki gerilemenin" ana sebeplerinden biri de işte buydu!.. Hakemler, "futbolsuzluğu", futbolsuzluk, "tribünlerin ve TV başlarının boşalmasını" getiriyor; Futbol Federasyonu da bu hakemleri ve bu hakemleri ödüllendiren "Oğuz Sarvan MHK'sını"seyrediyor!.. Bravoooo!.. Ah şu yorumlar!.. Bu notum, sadece sevgili Sergen Yalçın için değil; "benzer yorumlar yapan ve yazan" ûlemamızın hepsine!.. Sergen, Porto-Beşiktaş maçından sonra "özetle"diyor ki; "Schuster sabit fikirli bir hoca. Bazı isimlerde ısrar etmesi takımı zor durumlara sokuyor. Devre arasında hatasını anladı, Tabata'yı kenara aldı. Beraberlik de bu hamleyle geldi." Hep beraber seyrettik ki, beraberlik Nihat'ın 25 metreden attığı "muhteşem gol" ile geldi; ama diyelim ki, "Sergen'in dediği" gibi geldi!.. İyi de, haftalardır "Bu Nihat'ı oynatmakta neden inat ediyor" diyenler, yazanlar acaba kimlerdi; "Tabata" Schuster'in "sabit fikri"ise, Nihat değil miydi?.. Sergen'in yorumuna "doğru"dersek; "Tabata sabit fikirli" Schuster "Beşiktaş'ı mağlûp diyordu", ama "Nihat sabit fikirli"Schuster kurtardı; "öyle" olmuş olmuyor mu?.. Çöpe atılan hürriyet!.. Kuzenim Gürcan Bilgiç biraz kırgın, biraz öfkeli, biraz şaşkın; "Haber kaynağımdan eminim, haberim doğru; spor müdürümle beraber 'Bu haberi kullanalım mı' diye düşündük, tartıştık; yalanlama gelebileceğini tahmin ediyorduk; haberi koyduk, nitekim Fenerbahçe Resmi Sitesi'nden de yalanlama geldi!.." Sevgili Gürcan, çok açık ki; "O"başkan da, "onu taklit eden"başka başkanlar da "şunu" istiyor; "Haberlerinizi yazın, bize fakslayın, onay verdiklerimizi kullanın, vermediklerimizi çöpe atın; dahası Anayasal hakkınız olan basın hürriyetini de çöpe atın!.." Ne yazık ki, "bu noktaya gelinmesinde sorumluluk"Aziz Başkan'ın ve "ona özenenlerin" değil; onları "bu"durağa el birliği ile "bizler" getirdik; hem de Türkiye Spor Yazarları Derneğimiz başta, meslek kuruluşlarımızla, gazetelerimizle, TV'lerimizle beraber!.. "Sigortalı" Polatsaray!.. Basketbolu, voleybolu "kulüpler bazında" Türkiye'ye kim getirdi; Galatasaray!.. "Yenilmez Armada" olup, hatta "en büyük" rakibinin basketbol - voleybol şubeleri kurmasına "oyuncu - antrenör"bile vererek destek olan camia hangi camia; Galatasaray!.. Peki, bu Galatasaray'ın, kaç yıldır basketbolda ve voleybolda "en büyük rakibi" Fenerbahçe, şampiyonluklardan şampiyonluklara koşarken bir tane bile "lig şampiyonluğu"neden yok?.. Dahası, üç gün önce "bunca para harcanan"Kadınlar Basketbol Takımı'nın, Rus rakibinin potasına, ancak Fenerbahçeli Taurus'un "son maçında attığı sayıyı biraz geçebilecek" kadar (34 Taurus - 40 Galatasaray) sayı bırakabilmesine ne demeli?.. Ve de Fenerbahçe, hem de Barcelona'da "bizleri TV başında hop oturtup hop kaldıran" bir müthiş ve göz yaşartıcı mücadele ile "Avrupa Şampiyonu" Barcelona'yı yenecek bir basketbol takımı kurup, bütün ülkeyi "sarı-lâcivertli renklere hayran ve aşık ederken", bugünün Galatasaray Başkanı ne yapıyor; "Biz büyük işler yapıyoruz, başarı kale çizgisinden geçmeyen (ve tabii, basketbol potasından da geçmeyen) toplarla ölçülemez, birkaç kupa eksik oluversin" demeye devam ediyor ve bu defa da Büyüklere "kurdukları Sigorta Şirketi masallarını" anlatıyor!.. Bitmedi; "büyük yanlışını", Rijkaard'ı, cebine "5 milyon euroluk teminat mektubu koyup"gönderdikten sonra, "bütün Galatasaray camiasıyla alay edercesine", ancak şimdi ağzından kaçırıyor; "Kötü sonuçların sorumlusu yüzde 95 teknik direktördür!.." Aslında "bu itiraf"açık açık "Kötü sonuçların yüzde 100 sorumlusu, böyle hocaları gerçekleri görmeyerek ısrar ve inatla iş başında tutan başkanlar ve yönetimleridir"demektir!.. Tablo ortada; "yüzde 95'lik"Rijkaard gitti, "yüzde 100'lük" Polat ve yönetimi koltuklarında oturuyor!.. Aman Hocam!.. Erman Hocam, gene esmiş gürlemiş; "Arda'nın dilini keserim!.." Ben "kimin, kimin dilini keseceğine" karışmam, ona "dil kesiciler" ile "dilleri kesilenler"ve de belki de bu ülkenin savcıları karışır!.. Ama sevgili Hocam'a bir tavsiyem var; "Öncelikle birazcık kendi dilinden kesiver; kesersen kimsenin dilini kesmene ihtiyaç kalmaz!.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.