Ense ve şaplak!..

A -
A +

Kadıköy Karaköy vapurunda bir adam gazetesini okurken, birden ensesine bir şaplak inivermiş; adam öfkeyle başını çevirmiş; karşısında hiç tanımadığı biri var; adam "Çok özür dilerim, bir yanlışlık oldu, sizi bir tanıdığıma benzettim, kusura bakmayın" demiş, geçip yerine oturmuş. Şaplağı yiyen adam dudak bükerek gazetesini okumaya devam etmiş, derken birkaç dakika sonra bir şaplak daha yemez mi; karşısında gene aynı adam, tam ona gürleyecekken, adam boynunu bükmüş ve de "Çok affedersiniz, sizi çocukluk arkadaşıma benzetiyorum, ona hep şaplak atardım, o olup olmadığınıza emin olmak istedim, bir daha olmayacak" diyerek yerine dönmüş!.. Derken, "bir şaplak" daha gelince, adam öfke içinde ayağa fırlamış, "Bu kadarı da fazla, deli misin be adam? Artık bu kadar fazla" diye bağırmış, karşısındaki "aynı" adam bu defa pişkin pişkin gülerek, elini cebine atıp bir tomar para çıkarmış, arkada oturan bir başka adamı işaret ederek demiş ki; "Onda bu para, sende de bu ense oldukça benden daha çok şaplak yersin, arkadaş!.." Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener, "iş işten geçtikten sonra" Perşembe günü yaptığı gibi, çıkıp da ne söylerse söylesin, kendisi de, federasyonu da, hakemleri de şaplak yemeğe devam edecekler; zira onlarda o ense, "o enseye şaplak atmak isteyen" hem de "cepleri dolu", bitmedi; "pervasız" onca "başkan ve yönetici" varken, dahası, hele "o şaplaklar için" haklı sebepler de bulunursa ve de şaplaklara karşı "gülünç", ondan da öte "çifte standartlı" cezalar verilirse, bu "şaplağa yeşil ışık yakmak" değil de nedir acaba?.. "Maç esnasında girilmesi yasak" mekana girecek, maçın devre arasında hakemlere "çok ağır sözler" söyleyecek, "yalanlanmayan" gazete haberlerine göre "küfürler edecek" ve de tehditler savuracak, siz de o yöneticiye "sadece 21 gün ceza vereceksiniz", bu ne demektir; "İşte ensem, gel bir daha vur!.." Zaten 5 sezonda 7 defa, hem de "koruna kollana benzer" olaylardan 20.5 ay boykot cezası almış bir kişiye "21 gün nedir" ki; "yasak mahalle girmiş, hem de maç oynanırken devre arasında hakemleri tehdit etmiş, küfür etmiş, hakaret etmiş" ve bunca suçun her biri "en az 21 gün cezalık iken" verilen ceza "sadece 21 gün" olursa, "şaplak atmak" biter mi?.. Sezon başından beri "bariz hakem hataları" sebebiyle onca maçı ve puanı kaybetmiş bir başka kulübün başkanı "bu hataları eleştirince" ve de "ligin sıralamasını hakemler yapacak galiba" diye dert yanınca, ona verilen ceza da "21 gün" olursa, bu nasıl bir "adalet dağıtımıdır"; nerede insaf?.. Bitmedi sevgili Mahmut Başkanım, Merkez Hakem Kurulu Başkanınız Oğuz Sarvan'la beraber bu olaylara karşı "öyle" tarafsızsınız(!) ki, hakem odasının devre arasında basıldığı ve hakaretler, tehditler yağdırıldığı olaydan sonra, "tıs pıssınız"; ama Adnan Polat ile Serdal Adalı, "hakem odası basmadan, maçın devre arasında yasak mahalle girmeden, hakemleri en ağır hakaretlerle tehdit etmeden", sadece "durum tespitini ortaya koyacak" sözler edince, kükrüyorsunuz; "eğik", pardon "dik" duruşunuza hayranım; bravooo!.. Tarafsız medyamız!.. Bilica'nın, hem de Roberto Carlos'un Alex'e bıraktığı otomobili ile yaptığı "yaralamalı kazadan sonra" yaralıyı ortada bırakıp kaçtığı ve "24 saat geçtikten sonra" ortaya çıktığı olayın Türk medyası tarafından verilme şekline bir bakınız. Sonra, aynı medyamızın, Guti'nin "yasal promil sınırını aşan" bir şekilde içkili otomobil kullandığı için "gece çevirmesinde ehliyetinin alınışını" kamu oyuna aktar ışına bir göz atınız. Nihayet, medyamızın Galatasaraylı Arda'nın hanım arkadaşının da içinde olduğu bir dost grubuyla "cep sinemasına gidişi" ile ilgili yaptığı haberlere ve art arda dizdiği yorumları da tekrar okuyunuz; "gerçekten" Türk medyasının ne kadar tarafsız (!) olduğunu görecek ve alkış yağmuruna tutacaksınız!.. Milli Takım!.. Güney Kore ile oynadığımız özel maç sonrasında Milli Takımımız da, hocası Hiddink de çok eleştirildi; ben ise "çok başka düşünüyorum"; bardağın dolu tarafına bakıyorum!.. Asya Kupası'nda "onca maç oynayarak" Türkiye'ye istim üzerinde gelmiş ve "şampiyon" Japonya'ya ancak "penaltı atışları ile elenmiş", kolektif futbolu, hem de "sert" ve "hızlı" oynayarak sahaya döken bir takım önünde, "10 kişi kalan" Milli Takımımızın futbolu "iyi olmasa" bile çok da "kötü" değildi. Dahası "yeni ve ümit veren" milli oyucular ön plâna çıktı; Serdar Kesimal gibi, Mehmet Ekici gibi, Tunay Torun gibi, Yiğit İncedemir gibi!.. Takımımızın tek eksiği "santrfor" idi; Hiddink, Avusturya maçına kadar "bu sorunu çözerse", Türk Milli Takımı bizleri mahcup etmeyecektir!.. İlkeli!... Önce "hakemlerin penaltılarla Trabzonspor'u kolladığını" söyledi, birkaç gün içinde ortaya çıktı ki, "Senaryoyu başkanı yazmış, o oynuyor"; bu adımıyla, Trabzonspor Kulüp Başkanı Sadri Şener "mışıl mışıl uyurken", Şenol Güneş'in "Fenerbahçeli kalemşorların önüne atılmasını" sağladı, Trabzonspor "hizaya geldi"; şimdi sırada "Bursaspor" ve hedefte Ertuğrul Sağlam var!.. Fiii tarihinde bitmiş, hesabı görülmüş bir maçtan sonra, "maçın galibi futbolcular arasında bulunan", maçı ve şampiyonluğu kaybetmiş "Trabzonsporlu futbolcular için" söylediği birkaç cümle ile de o tarihten bu yana "ilkeli" diye yere göğe sığdırılamayan bir adam o!.. Siz, "ilk ele değil, son ele bakın"; onun ne kadar "ilkeli olduğunu" çok iyi anlayacaksınız; zira "bitmiş bir maçın ve kazanılmış bir şampiyonluğunun sonrasında" söylenmiyor bugünkü sözler; "devam eden bir yarışın ortasında " söyleniyor; ne ilke ama?.. Yediririm arkadaş, kime ne?.. Elano - Misimovic - Rijkaard - Tabata - Holosko - Fink - Del Bosque ve de vesaire vesaire. Say say bitmez!.. Şöyle bir hesap edin, "önceki yılları saymıyorum", son birkaç yılda, Galatasaray ve Beşiktaş, "başı da, sonu da bozuk" hoca ve yabancı oyuncu transferlerinde "ne kadar milyon euro ve dolar kaybetti?.." Bir yandan "UEFA kriterleri ve mâli denetim" diye attığı zaman mangalda kül bırakmayan Federasyonun "6 artı 2 artı 2" izni ile "havaya giden" milyon eurolar ne kadar?.. Sonra, gazetelerde okuyoruz; "eski paramız ile" bu iki kulübün "200 trilyona yaklaşan vergi borçları", dikkat buyurun, "6 trilyona indirilivermiş!.." Yıllardır ülkemizde "tüyü bitmemiş yetimin hakkı" edebiyatı yapılır; bitmedi, Galatasaray Başkanı Adnan Polat, "Galatasaray kuruşunu kimselere yedirmem" diye bas bas bağırmaya başlar, ama ortada garip bir çelişki vardır; galiba "Galatasaray'ın değil, tüyü bitmemiş yetimlerin parası yedirilmektedir!.." Ve bir "galiba" daha; 8 milyon euroluk Misimovic'i çöpe atıp, Cenk Tosun'dan 550 bin euroyu sakınıp, Mersin İdman Yurtlular tarafından hakkında ciddi ciddi ve Bercali tarafından hâlâ yalanlanmayan "Mevsim başında 300 bin euroya bir yıl için bize teklif edildi" iddiası bulunan Stancu'ya 5.5 milyon euroyu "o değil" ben verdim; öyle ya Stancu "benim hemşerim!.." Ve de Adnan Sezgin de "hemşeri seçicim"; herkes bilsin; "Ben Adnan Polat değilim, o kuruş yedirmez ama, ben milyon euroları yediririm, arkadaş!.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.