İlker Paşa'nın savunması

A -
A +

Emekli genelkurmay başkanının tutuklanmasına sevinenlerden değilim. Üzüldüm; orgeneral rütbesine gelmiş ve TSK'ya komutanlık yapma şerefine ulaşmış bir insanın yargının önüne çıkarılmasına sebep olan bariz hataları yapmış olması üzüntü sebebimdir. Kanunlar önünde kimse ayrıcalıklı değildir. Hata yaptı ise, suç işlediyse bağımsız mahkemeler önünde hesabını verecek. Ama ben tutuklu yargılama usulüne karşıyım. Tutuksuz yargılanabilirdi. Ayrıca kendisine yöneltilen "terör örgütü kurmak ve yönetmek" suçlamasını ağır bir suçlama olarak görüyorum. Emekli Orgeneral İlker Başbuğ, genelkurmay başkanı olduğunda en çok sevinen ve bunu yazılarına yansıtanlardan biriyim. Onun sosyal bilimlere merakı, toplumsal olayları analiz etme kabiliyeti bende 'sivil düşünebilecek' bir genelkurmay başkanı algısına yol açmıştı. Dünyada ve Türkiye'de yaşanan büyük değişimin farkında olduğuna ve asker-sivil ilişkilerini bu değişime uygun olarak gözden geçireceğine inanmıştım. Ama o genelkurmay başkanı koltuğuna oturduktan sonra beni hayal kırıklığına uğratan işlere imza attı. Uygulamaları ile ordu içinde "kol kırılır yen içinde kalır" anlayışını zirveye çıkaracak işler yaptı. Suç işleyen askerlerin suçlarının üstünü örtmeye çalıştı. Kendi döneminden önce yapılan kanunsuzlukları soruşturmaya çalışan yargıya engel olmak için çaba sarf etti. 'Boru' dedi, 'kâğıt parçası' dedi, her şeyi inkâr etti. İnandırıcılığını kaybetti ve o noktadan sonra da basını, kamuoyunu tehdit etmeye yönelik mesajlar verdi. Kamuoyuna doğru bilgi vereceğine resmen meydan okudu. Suçlulara sahip çıkmaya çalıştı. Tüm kameraları kapattırarak AK Parti'ye açılan kapatma davası öncesinde hükümetle ilgili tutumu herkesçe bilinen AYM Başkanvekili Osman Paksüt'le görüştü. Bunlar kamuoyunca not edildi. Oysa kendinden önce genelkurmay başkanı askerî vesayeti devam ettirmek için e-Muhtıra yayınlamış, hem hükümet, hem kamuoyu, hem de millet bu muhtıraya gerekli en sert tepkiyi vermişti. Sayın Başbuğ o tepkiyi yorumlayabilseydi askerî vesayeti devam ettirme çabasına girmezdi. Onun yerine TSK'nın üst komuta kademesinde bir zihniyet değişikliğine öncülük eder, TSK'nın yeni Türkiye'ye adapte olmasını sağlar ve batı tipi bir Ordu'nun öncüsü olurdu. Onu yapmak yerine askerî vesayetin mevzilerini kaybetmeme çabasına girdi. Bugün olanların sebebi budur. Sayın Başbuğ'un mahkemeye verdiği savunmasında birçok sorunlu alan var. Tutuklama kararına, "Takdir yüce milletindir" demiş. Bu yanlış. Bu işlere milleti karıştırmayın. Millet, 'karşı olduğunuz, zerrece hazzetmediğiniz' AK Parti'yi her seçimde yüksek desteklerle iktidara getirerek takdirini karşı cephenizde göstermiştir. "1-2 basın açıklaması ve 1-2 internet haberiyle hükümeti yıkmakla itham ediliyorsam, bu çok acıdır. Benim böyle kötü bir amacım olsa, 700 bin kişilik gücü elinde tutan bir komutan olarak bunu yapmanın başka yolları olabilirdi" demiş. Ama 2004 ve 2010 yılları arasında yapılanları unutmuş. Peki 28 Şubat'ta meşru yollarla seçilen hükümeti yolcu eden komutanlar 700 bin kişilik gücü mü kullanarak sonuca vardılar? Post modern girişimlerle bu sonucu aldılar. 2004 ve 2010 yılları arasında yapılan girişimlerin çoğu 28 Şubat sürecinin provası gibidir. O günden tek farkı, cesur ve yürekli bir hükümet ve Başbakan'ın varlığıdır. Sayın Başbuğ ifadesinde; "4 Şubat 2009'da bu siteler hakkında basında haberler çıkınca incelettirdim. Kanunlara uygun olmadığı bilgisini alınca kapattırdım" diyor. Bu siteleri kapattırdın da, bu kanunsuz siteleri devam ettirenler hakkında askerî savcılığa talimat verip herhangi bir soruşturma yaptırdın mı? Neden üstüne gitmediniz? Sayın Başbuğ kendisinin kapattırdığı sitelerden dördünün iki ay sonra yeniden işletmeye alındığını ve bu dört site ile ilgili basında çıkan haberler üzerine 19 Haziran'da bu dört siteyi kapattırdığını söylüyor. Peki ama sizin "kapatın" talimatınıza rağmen bu dört siteyi tekrar işletmeye alan güç kimdir? Size rağmen bunu nasıl yapar? Yaptıysa hakkında yasal işlem neden yapmadınız? Basında çıkmasaydı bu siteleri kapatacak mıydınız? Döneminizdeki Genelkurmay İkinci Başkanı Emekli Orgeneral Hasan Iğsız ve harekat başkanınız 'kapatın' emrinize rağmen mi o dört siteyi işletmeye aldı? Bu doğruysa emrinize itaatsizlik eden bu astlarınız için hangi idari ve adli işlemleri yaptınız? Komutan, astlarının yaptığı ve yapmadığı her şeyden birinci derecede sorumludur. Sayın Başbuğ'a sorulacak bir dizi soru var ama bu kadarı yeterli. Bu ülke 12 Eylül'ü sorguluyor. 2004-2010 yılları arasında yapılan yanlışları sorguluyor. Bence bu alışkanlık ve yöntemlerin temelinin atıldığı 28 Şubat süreci de sorgulanacaktır. TSK'nın yeni komuta kademesine düşen görev, orduyu dünyanın ve Türkiye'nin yeni şartlarına adapte etmek. batı standartlarında bir zihniyet değişimi yapmaktır. Askerî vesayet artık sadece üçüncü dünya ülkelerinde can çekişmektedir. Komutanlarımız, genç subayları halkın tercihine saygı gösteren ve bu tercihten rahatsız olmayan bir mantalite ile donatmak, yetiştirmek durumundadır. TSK'ya yapılacak en büyük iyilik budur. Bizler bu ülkenin; siyaseti siyasetçilerinin yaptığı, askerlerin ülke güvenliğine yoğunlaştığı, yargının yansız ve bağımsız çalıştığı bir ülke olmasını arzu ediyoruz. Askerî vesayetin sona ermesi için de TBMM'nin 12 Eylül Anayasasını değiştirmesini bekliyoruz. O aptalca hükümler o yasalarda durduğu sürece askerî vesayet yeni araçlarla devam eder.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.