"O" memleket, "başka" memleket!..

A -
A +
Hiç üzülmemeli ama "birazcık" kendine kızmalı, Mehmet Ali Aydınlar; "vefayı unutmuşluk" sadece "kendisine yapılmadı ki!.." Memleket elden gidiyor, sizler şike ile uğraşıyorsunuz" demiş, Aziz Yıldırım!.. Bir çok kişi "bu sözlerini" eleştiriyor; bilmem ki "neden" eleştiriyorlar; "doğruyu" söylemiş; lâfına bir de "Aziz Başkan'ın penceresinden baksanız" ya, "asıl dert" oradan görünüyor; "Onun elinden kaymıyor mu, Fenerbahçe Cumhuriyeti?.." *** "Hiç" üzülmemeli ama "birazcık" kendine kızmalı, Mehmet Ali Aydınlar; "vefayı unutmuşluk" sadece "kendisine yapılmadı ki!.." Evet üzülmemeli, zira, bir baksın, "işleri bitince" ve de "dibek dövücüsünün 'hınk deyicisi' olmayı reddedince", bir zamanlar "baş tacı edilen, üzerlerine toz kondurulmayan" kimlere ve de kimlere reva görüldü, "kendisine" yapılan muamele!.. (Müthişti, sevgili Ömer Faruk Ünal, Aydınlar'ın 25 yaşında kaybettiği oğlunun acılı günlerindeki "taziye" için Aziz Başkan'ın, Aydınlar'a öfke yıldırımları yağdırdığı ve de Aydınlar'ın "hezeyan" dediği açıklamasındaki "acımasız ve insafsız" satırları konu sunda yazdığın cümleler; müthiş!..) Aydınlar, asıl "kendine kızmalı"; inanıyorum ki, kızıyordur da; şike operasyonun başladığı 3 Temmuz gününden beri, "Fenerbahçe'yi kurtarmak" olarak çizdiği "hedef" rotasında, "bu rota sebebi" ile her türlü eleştiriyi göze alan, durmadan çelişkilere düşen bir başkan olarak, ona "sonunda 'böyle' teşekkür edileceğini" tahmin edemedi, düşünemedi!.. Karşısında, Türk sporunu da "Fenerbahçe Cumhuriyeti'nin mücavir alanı hâline getirmeyi" hedeflemiş bir Başkan'ın olduğunu hiç düşünmedi. "Kurtarma" hedefi yerine "Kanunlara ve talimatlara göre yapılması gerekenlerin yapılacağı" bir rota çizebilseydi; bugün bu duruma düşmez, daha da acısı "bu duruma düşürülemezdi!.." Aydınlar Başkan'ın, hemen her gün Adnan Şenses'in ünlü şarkısını "biraz değiştirerek" mırıldandığını sanıyorum: "Neden saçların beyazlamış arkadaş, Sana da benim gibi çektiren mi var? Aylardır soruyordum bu soruyu kendime; Allah'ım bu koltuğa ben niye geldim?" Fark, bir!.. Gazetelerde, TV'lerden belki de "gözden" kaçan "bir fotoğraf" ve "birkaç" satırlık haber vardı; "Güney Kore'de futboldan sonra voleybolda da patlak veren ve dört sporcunun hayat boyu spordan men cezası aldığı şike skandalının ardından ülkedeki bütün voleybolcular, haftanın bütün maçlarında tribünlerin önüne gidip, eğilerek özür dilediler." Biz ne yapıyoruz; aylardan beri bütün bir ülkeyi, "şike iddiasıyla yargılananların önünde eğilmeye" zorluyor; "eğilmek istemeyenleri" de neredeyse "hainlik" ile suçluyoruz; vah ki, ne vah!. Ufuk ve Muslera!.. Kazanılmış bir maç sonrasında ve "izin gününde", Galatasaray kalecisi Ufuk kardeşimiz, yanına "Türkiye'ye ve de İstanbul'a yabancı" bir başka Galatasaray kalecisi Uruguaylı Muslera'yı ve de "iki kız arkadaşlarını" alarak, kentin "tanınan ve kaliteli eğlence mekânlarından birine" gidiyor!.. "Gizlenmek yok, saklanmak yok"; zira "hakları" ve de asıl "o mekan" yöneticisinden, iş adamına, sanatçısından, gazetecisine, teknik adamından, sporcusuna kadar hemen hemen herkesin "uğrak yeri!.." Buraya kadar tamam; ama sonrası?.. Gecenin bir vaktinde "eğlenceyi sonlandırıyor" ve mekandan çıkıyorlar; Ufuk başta herkesin bildiği bir gerçek var kapıda; magazin muhabirleri, paparaziler için orası "rutin mekân"; çıkanı "patlayan flaşlarla karşılıyorlar", magazin programlarına, sayfalarına malzeme; onların ekmek parası!..Flaşlar patlayınca, "sanki suçluymuşlar gibi" Ufuk önde, Muslera arkada "saklanbaç oyunu" başlıyor; otomobillerin arkasında "sinerek" gözden uzaklaşma görüntüleri ve dahası; Ufuk kardeşimiz, Muslera'yı da, iki kadın arkadaşını da ortalıkta bırakıp, kayıplara karışıyor!.. "Erkekliğin onda dokuzu kaçmak, onda biri hiç görünmemek", o "aslan gibi" gencin düsturu olmuş meğer!.. Madde bir; "arkadaşı" Muslera'yı "ortada bırakan" bu gence, koca Galatasaray, "nasıl" güvenip de, kalesini emanet ediyor; şaşıyorum!.. Madde iki; birazcık araştırdım, Uruguaylılar "İspanyolca konuşuyor"; İspanyolcada, "Muslera" kelimesinin "sözlük anlamları" arasında "destek - destek olmak" da var!.. Bilmem ki, Muslera, Ufuk'a, "böyle" zamanlarda "bırakıp kaçmak yerine" Muslera'nın "bu" anlamının, "insanlık görevi olduğunu" öğretebilecek mi?.. *** Not: Bu yazı, "sadece" Ufuk (Bu kaçıncı paparazilik olayın genç adam?) için değil, Ufuk gibi "aynı yolun yolcusu olan" bütün sporcular için yazılmıştır!.. Bravo sana Valim!.. Ne iyi yaptınız, liglerin "en kritik döneminde" Giresunspor'u "hocasız" ve hocasını da "işsiz" bıraktınız!.. Hem diyorsunuz ki, "öfke saçan" konuşmanızda; "Ben futboldan anlamam, yeni yeni öğrenmeye başladım"; hem de "Giresunspor'un istifa ettirdiğiniz bunca yılın hocasına futbol ve teknik adamlık öğretmeye" kalkışıyorsunuz; İl İdaresi Kanunu'nun neresinde yazıyor, "şu görev" sayın Valim ; "Adam tutuyor, 7 futbolcu getirmişim, hepsi para onların, 2'sini oynatıyor. Neden oynamıyor bunlar? Ben buraya Fenerbahçe'den futbolcu getirmişim arkadaş. Para döküyoruz buraya. Para istemek, vermekten zor. Vallahi zor. Vali her şeye müdahale eder. Canım sıkılıyor. Bu hoca beni kızdırıyor." Bitmedi; devam da ediyorsunuz; "Ben Giresunspor'un düşeceğine inanmıyorum. Hep birlikte Giresunspor'un ligden düşmemesi için mücadele etmeliyiz. Bir kişinin eline bırakmamak lâzım. Çünkü Giresunspor Giresun'un prestijidir." Peki sayın Valim, diyelim ki ve öyle görünüyorsunuz, "Giresun Belediye Başkanı'nın futboltif (!) görevini de üstlendiniz" ve de Giresunspor'u düşürmemek için mücadele ettiniz ve düşürmediniz; onun yerine mesela Denizlispor düştü, Göztepe düştü, Sakaryaspor düştü; ne olacak?.. Yarın Denizli'ye, İzmir'e, Sakarya'ya vali olduğunuzda, ki büyük bir ihtimalle olabilirsiniz; nasıl gideceksiniz Denizli'ye, Sakarya'ya, İzmir'e? İzmirliler, Denizlililer, Sakaryalılar "bu sözlerinizi" unutabilecekler mi?.. Ve de, "böyle" bir durumda hocasız bıraktığınız, "yeni gelenin takımı ve oyuncuları tanımasının haftalar, aylar alacağı" bir süreçte Giresunspor düşerse, bunda "büyük payınızın olacağını" nasıl düşünemezsiniz?.. Fark, iki!.. Onlarda ilke var, kanun var, yönetmelik var, talimat var; üstelik "göstermelik" değil, uygulanıyor!.. Onlarda "federasyon var"; uyguluyor; ya bizde?.. İşte haber: "İskoçya'nın 54 şampiyonluk yaşayan 140 yıllık dev kulübü Glasgow Rangers, toplam 49 milyon sterlinlik vergi borcu nedeniyle kayyuma devredilirken, kurallar gereği mavi-beyazlı ekibin 10 puanı silinecek." Günaydıııınn!.. İlhan Cavcav "nihayet" dedi ki; "Anadolu kulüpleri 3 Büyüklerin piyonu hâline geldi. Artık bu gidişe 'dur' diyoruz." Nasıl "Dur" diyeceklerini çok merak ediyorum da, şimdilik başka "iki" sorum var, sayın Gençlerbirliği Başkanı'na: Bir; "şimdi" mi geldi aklına? İki; acaba "baş piyon" kim?..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.