Emirle yazı yazanlar

A -
A +

28 Şubat post modern darbesini yargı mercek altına aldı ve sorguluyor. Soruşturmanın askerlerle sınırlı kalmayacağını herkes biliyor. Çünkü 28 Şubat darbesinin mimarları tek başına askerler değil. İş dünyası, yargı, bürokrasi ve medya o süreçte çok önemli roller oynadı. Nitekim Başbakan Erdoğan MÜSİAD'da yaptığı konuşmada bu sürecin asker dışındaki aktörlerinin varlığını da hatırlattı. 28 Şubat sürecinden rant elde edenler için savcılara suç duyurusunda bulundu. "Suç duyurusu yapıyorum. Müdahalelerden kimler hangi rantı sağlamıştır? Kimlerin ekmeğine yağ sürmüştür? Kimlerin önünü kesmiş, kimlerin ocağını söndürmüştür? Bunların artık Türkiye'de sorgulanması gerekiyor" sözleri Başbakan'a ait. Başbakan Erdoğan'ın yaklaşımı, şu ana kadar 28 Şubat darbesi için konulmuş en doğru teşhistir. 28 Şubat, irtica tehlikesi mazeret gösterilerek ekonomik çıkarlar için yapılmış bir müdahaledir. Erbakan hükümetinin uyguladığı havuz sistemine dayalı ekonomi modelinden arpaları kesilen İstanbul sermayesi 28 Şubat'ı organize eden, bu maksatla askeri ve medyayı kullanan en önemli aktördür. "Paşam bunlar ülkeyi İran'a çevirecekler. Şeriat sistemini getirecekler. Türkiye'yi batı dünyasından koparacaklar. Hepimizin yaşam biçimine müdahale edecekler. İçkiyi yasaklayıp eşlerimizi kapattıracaklar. İvedi tedbir almak lazım" diyen iş adamları bugün sorgulamanın seyrinden rahatsız oluyor. Sıranın kendisine de geleceğinden korktuğu için konuyu saptırarak el altından "cadı avına dönüşmemeli-rövanşişt davranılmamalı" fısıltıları ile kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar. Oysa o günlerde asıl cadı avcılığını onlar yapmıştı. İş adamlarımızı-şirketlerimizi irticacı yeşil sermaye listelerine koydurarak her alanda onlara ambargo uygulatmışlardı. Bugün cadı avını hatırlatanların o günlerde gıkı çıkmamıştı. TÜSİAD o süreçte konuya seyirci kalmıştı. 'Yeşil Sermaye' diye damgalanan holdinglerin batması için ne gerekiyorsa devlet eliyle yaptırılmıştı. Birçok şirket batırılırken, yüz binlerce insan işsiz kalırken o günlerde neredeydi vicdanlarınız? Kimse kusura kalmasın. Biz savcıların bu süreci soruştururken, o günlerde "Kim hangi rantı nasıl elde etti? Kamu bankalarından kime hangi şartlarla ne kadar kredi verildi? Bu kredilerin akıbeti ne oldu? Özelleştirmelerden kim ne aldı? Hangi büyük devlet ihaleleri kimlere verildi?" konularının irdelenmesini istiyoruz. 28 Şubat'ın aktörlerinden biri olan medyada da soruşturmanın kendisine uzanacağı rahatsızlığı bariz gözüküyor. Medyanın faaliyetlerinin bir kısmını gazetecilik faaliyeti olarak adlandırmak mümkün. Ancak; "28 Şubat'ta atılan manşetlerin yüzde 90'ı yalandı" açıklaması, bazı faaliyetlerin gazetecilikle ilgisinin olmadığının kanıtı. Manşetlerden yapılan infazlar; sahte şeyh haberleri, Ali Kalkancı-Fadime Şahin komplolarının köpürtülmesi, parti kapatma malzemesi ihtiyacının giderilmesi, andıçlar vs. Bunlar gazetecilik faaliyeti değil. Bunlar darbenin gerekçesini ve psikolojik altyapısını oluşturmaya yönelik lojistik destek faaliyetleri. Şimdi bunları yapanların sorgulanmasını talep etmek rövanşist duygularla hareket etmek mi oluyor? Bunun adına 'cadı avı' denilebilir mi? İşi 3-5 emekli ve muvazzaf askeri sorgulayarak kapatacak mıyız? Hediye olarak kendisine bankalar verilen iş adamlarının; hediye yalı alan gazetecilerin bu işte hiç günahı yok mu? Haksız yere kimsenin kılına zarar gelmesin. Ama, "Eğer emirle yazı yazanlar, psikolojik operasyonlara ruhlarını satanlar deşifre olmazsa, ilk fırsatta ülkenin geleceğini yine karartmak isterler" diyen Başbakan'ın haklı ikazının da dikkate alınması gerektiğine inanıyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.