Pasta ve hologram

A -
A +

Hükümet 19 Mayıs kutlamalarının stadyumda yapılmayacağını açıkladığında bir hayli patırtı kopmuştu. CHP ve diğer 'ideolojik bekçiler' hemen teyakkuza geçmişler, 'kutsal ritüellerimize el uzattırmayız' tavrına girmişler, Danıştay yürütmeyi durdurma kararı dahi vermişti. Dün Gençlik ve Spor Bakanlığı yeni kutlama programını açıkladı. Atatürk'e doğum günü pastası kesilmesinden tutun da Samsun'a ayak basmasının hologramla canlandırılmasına kadar türlü etkinlikler... Üniversite rektörlükleri 19 Mayıs'ın 'anlam ve önemine uygun' konferanslar yapacaklar, Atatürk'ü anma konserleri düzenleyecekler. 81 ilden 10 bin genç Anıtkabir'e yürüyerek Ata'larına bağlılıklarını bildirecekler. 60 spor federasyonunun tamamı kutlama yapacak. Liste böyle uzayıp gidiyor. Bakanlık açıklamasından 19 Mayıs'ın bir gün değil bir hafta boyunca bayram olarak kutlanacağını anlıyoruz. '1930'ların ruhu canlanıyor' desek abartmış olmayız. 19 Mayıs'ın stadyumlarda kutlanmasına itiraz edilirken, mevzu sadece sovyetik güç gösterileri değildi. Rejimin ideolojik ritüellerle kutsanmasının demokratik bir ülkede oluşturduğu tezat idi. Pasta kesip hologramla canlandırma yapmak için stadyumdan çıkmaya gerek yoktu. Genç Siviller '19 Mayıs'ı stadyumlardan kurtaralım' derken bunu hayal etmemişti herhalde... Danıştay'a protesto olarak gönderdikleri ponpon ve şortlar hoş bir hatıra olacak bu gidişle... Valiyi seçmek Başkanlık mevzusu ortaya çıkar çıkmaz 'mutad üzere' hemen iki takım kurup maça başladık: Mutlak taraf olanlar ve mutlak karşı olanlar... Demokratik ülkelerde iki örnek var, üzerinde konuşulabilecek: ABD ve Fransa... Taraf olanlar ABD'deki modeli öne çıkarıyorlar. Fransa'da 'güçlü başkan-düşük profilli başbakan' şeklinde bir yarı başkanlık var. Tartışmaları takip ederken zihnime iki mevzu takılıyor: Birincisi; her iki modelin de devletin sil baştan kurulmasıyla ortaya çıkması... ABD, iç savaştan sonra oluşan konvansiyonla başkanlık sistemini kurmuş. Fransa ise De Gaulle'ün 2. Dünya Savaşından sonra 5. Cumhuriyeti kurarken yarı başkanlığı ihdas etmiş. İki ülke de -bir bakıma- 'öncekini yıkıp' kurmuş yeni sistemi... İkincisi; başkanlığı savunanların referans aldığı ABD'de başkanlık sistemi federal bir yapıda ve adem-i merkeziyet esasına göre kurulmuş. Türkiye'de ise resmî bayram kutlamalarında dahi mutlak bir merkezî devlet iradesi var ve -yukarıda görüldüğü üzere- kimsenin de bundan vazgeçmeye niyeti yok. Başkanlık sistemi tartışılırken bu iki konu da mevzuya dahil edilse iyi olmaz mı? Misal, başkanlık sistemine geçilirse valiler de seçimle gelebilecek mi? Eğitimdeki katı merkeziyetçilik -hâlâ- devam ediyor olacak mı? Tartışalım ama, kırmızı çizgiler çekmeden...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.