Şöhretli sanıklar sayesinde

A -
A +

Bunlar yuvarlak rakamlar: Halihazırda hapishanelerde 127.000 kişi var. Bunlardan 73.000'i hükümlü. Suçu her neyse mahkeme cezasını vermiş, hüküm kesinleşmiş. Kalan 54.000'i tutuklu. Hüküm belli değil. Yargılamalarının ne zaman biteceği de belli değil. Bu oranlar, tutuklu hükümlü oranı eskiden daha felaketti. Bugün hapishanedekilerin yüzde 57'si hükümlü, yüzde 43'i tutuklu. 2007'de 40-60 imiş. İçeridekilerin yüzde 40'ı hükümlü, yüzde 60'ı tutuklu. Demek ki nispeten düzelme var. Daha düne kadar tutuklu hükümlü oranı, tutukluluk süresi haber bile olmazdı. Ergenekon davası ile birlikte şöhretli sanıklar tutuklanınca, insan hakları, tutukluluk süresi kamuoyunun gündemine oturdu, oturtuldu. O tarihten sonra bu işleri konuşmaya başladık. Kanun önünde böyle eşit olunuyor. O tarihe kadar yargılananların konuşulup tartışılmaya değer bulunmadığı anlaşılıyor. ... Bizde yargı süreci deyince mahkeme safahatı akla gelmiyor. Hakim sordu, sanık cevap verdi, avukatı dedi ki kısmı yok. Biz bir adamın suçlu olabileceğine şöyle karar veriyoruz: Polisler filan adamın evine girdi. Arama yapılıyor sayın seyirciler.. Arama iki saat sürdü. Filanca polis merkezine götürüldü. Orada iki gece kaldı. Gece çay içti, tost yedi, önemli adam olduğu için müdürün odasında yattı.. Sağlık kontrolüne gitti. Sağlık kontrolünden geldi. Savcılığa sevk edildi. Mahkemeye sevk edildi. Savcı tutuklanma talep etti. Mahkeme tutuklanmalarına karar verdi.. Biz kamuoyu olarak bu aşamada hükmümüzü veriyoruz: Demek ki bir halt yemiş ki aldılar, götürdüler faslından sonra dosyayı kapatıyoruz. Bu usulümüz şöhretli sanıklar için. Adli vakaların sıradan sanıklarını, yahut benzeri davaların sıradan sanıklarını duymuyoruz, işitmiyoruz, değerlendirmeye dahi almıyoruz. Onları sadece istatistiklerden takip ediyoruz. Onların yargılamalarında bazen iki celse arası 6 ay, bir sene oluyor; kimsenin umurunda değil. ... Bu girizgâhtan sonra şuraya varıyorum: Acaba bu işleri sürüncemede bırakmak özel bir tercih mi, çaresizlik mi? Şartların yetersizliğinden kaynaklanan bir çaresizlikten söz ediyorum. Mesela Balyoz ya da Ergenekon davasının sanıklarını hiç ara vermeden sabah-akşam, gece gündüz demeden istirahat, muhakeme, yemek molası muhakeme, ihtiyaç molası muhakeme tarzında 15 günde karara bağlamanın önündeki engel ne? Hızlı karar verirsek, muhtemelen bunlar zaten kararlarını en baştan vermişler denilir, endişesi mi? Bu iş sanıklara danışarak, onların rızasını alarak, eğer arzu ederseniz mesaiye kalıp bu işi bitirelim denilerek yapılabilir. On yıl süren davadan hayır mı gelir? Hakim-savcı sayısını iki katına çıkarmak, seferberlik ilan edip mahkeme binaları yapmak.. ya da iki gecede kurmak, personel almak, sadece bu işlerde kullanılacak adli polis istihdam etmek karar verilirse kaç aylık iş? Savcılığın yapacağı işleri polisler yapar hale geldi. Altyapı yetersiz, eleman yetersiz.. Bu iş tut getir, tut götür gibi oldu. Otomobilin denize düştüğü limanın personelinden 4'ü tutuklanmış. Takip edin en az 5 sene sürer. Bilirkişiydi, evraktı, geldiydi, gittiydi, tutukluluk süreleri göz önüne alınarak tutuksuz yargılanmalarına karar verildiydi derken 5 sene. 24 saatlik iş, 60 ayda bitmez. İş kime düşüyor.. Hakime savcıya değil herhalde.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.