Üniversiteli işçiler

A -
A +

Pilot, kabin görevlisi değildir, avukat dâvâ vekili olamaz, hâkim zabıt kâtibi, hekim sağlık memuru yapılamaz, bir yazarın işi bellidir. Misalleri çoğaltmak mümkün... ancak, bu makalenin muhatabı olanlar, az sözden çok mânâ çıkartacak seviyededir, uzatmaya gerek yok. Ne demek istiyoruz? Biz de bilmiyorduk, bizim de o haksızlıktan, mağduriyetten haberimiz yoktu. Bugüne dek susmuşlar. Sosyal medya üzerinden teşkilatlanarak birden infilak ettiler, kar çığları gibi geldiler. Önce "ne diyorlar?" diye maksatlarını anlamaya çalıştık. Onlar, nice hayallerle üniversite bitirmişler. Gelin görün ki başarıları gönüllerince çiçek açamamış, istedikleri dallara uzanamamışlar. Hayli buruklar. Şartlar, ekmek parası, evlenme zarureti gibi sebeplerle üniversite mezunu oldukları halde kamuya, devlet dairlerine, remi yerlere işçi olarak girmişler. Şimdi denecek ki "iyi ama, şu kadar insan iş ararken, iş bulmuşlar!". Doğru, onlar da nankörlük etmiyorlar, hatta dahasını söylüyorlar, diyorlar ki "işçi statüsünde devlete maliyetimiz daha fazla". Bir başka ifadeyle memur olsalar, maaşları da tazminatları da emekli aylıkları da düşecek. O halde neyin peşindeler, neden daha iyi imkânları bırakıp da azına talip olmaktalar? Takdir edilir ki para her şey değildir. İnsanın bir de haliyle, tahsiliyle, seviyesiyle mütenasip olması gereken bir itibarı vardır. Kendini beğenmek uzak olsun, kibir semtlere uğramasın, lakin yakışanı da ihmal edilemez. Herkese layıkıyla muamele etmeye "adalet" denir. Yoksa şüphesiz ki herkes işinin işçisidir, yazar, hakim, mühendis, ev hanımı... herkes. Ama mühendis, avukat, kimayager gibi meslek sahibi olup, bu unvanları aldıktan sonra kamuda "sen işçisin yerini bil, haddini bil" tarzı muamele ve en azından imâlara muhatap olmak bu yüzden lisan kursu gibi bazı sosyal imkânlardan mahrumiyet gerçekten haksızlıktır. Aynı oda, bitişik masalar, aynı fakülte mezunları, biri memur, biri işçi. "Üniversiteli işçiler" dediğimiz bu binlerce insanın sesi, sesten de öte çığlıkları bize kadar geliyor, hatta dâvet ettik, temsilcileri de geldiler. O halde Çalışma Bakanına, Başbakana da o sesler, o çığlıklar gitmektedir. Bu garip uygulama, Büyük Türkiye'ye yakışmıyor. Bir bu üniversiteli işçiler meselesi yakışmıyor, bir de paralı askerlikten istifade etmek isteyen 27-30 yaş arası gençleri duymamak. Birinciler "adalet" demekte, ikinciler "eşitlik". İkisi de temel insan haklarındandır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.