Tıp Bu Değil-2

A -
A +

Kitabın adı bu. Editörlüğünü Prof. Dr. İlknur Arslanoğlu yapmış. 34 kişinin yazılarından oluşuyor. 2002 yılı sağlıkta dönüşüm yılı kabul ediliyor. Kitaptaki rakamlar, kıyaslamalar da 2002-2011 yılları arasında yapılmış. Dr. Ali Rıza Üçer: 2002 yılında hekime başvuru sayısı 209 milyon. 2011'de 611 milyon. 2002'de kişi başına başvuru sayısı 3.2. 2011'de 8.2. Her Türk vatandaşı yılda 8 defa hekime gidiyor.. Ortalaması bu.. 16 defa giden de var, 42 defa giden de. Toplam hekime müracaat sayısını Türkiye nüfusuna böldüğünüz zaman çıkan rakam bu. 2002'de yatan hasta sayısı 5.5 milyon. 2011'de 11.5 milyon. Her 7 kişiden biri hastanede yatmış, yatarak tedavi görmüş. 2002'de toplam ameliyat sayısı 1.6 milyon. 2011'de 4.2 milyon. Sezaryenle doğum oranı 2002'de yüzde 20 iken 2011'de yüzde 47 olmuş. OECD ülkeleri arasında en yüksek oran Türkiye'de. 2011 yılında her on kişiden birine MR çekilmiş. Her 9 kişiden birine BT (Bilgisayarlı Tomografi) çekilmiş. Bu oran aynı hızla devam ederse on sene sonra Türkiye nüfusunun tamamının MR'ı çekilmiş olacak. Dr. Mutluhan İzmir (Psikiyatr) Depresyona girmiş tavuklar, tavuk çiftliklerinde hareketsiz olarak kafeslerde tutulanlar arasından çıkıyor. Bu tavuklara, daha çok yumurtlayabilmeleri ve etlenmeleri için stres giderici, rehavet verici etkilerinden yararlanmak üzere, iştah açıcı etkisi de olan antihistaminik, antidepresan ve kafein kokteyli veriliyor... Bu ilaçların etkisiyle tavuğun kendisini edilgen bir yumurtlama makinesi olarak görmesi engelleniyor. Tavuklara acıdıysanız aynı kokteylin insanlara da sıklıkla uygulandığını söylesem ne diyeceksiniz? İnsanın tüylerini ürperten bir benzerlik değil mi? Evet, bu ilaçlar belki toplumun yüzde 5'i için gerçekten gerekli olabilir ama ya toplumda bu ilaçların kullanım oranı yüzde 50'leri aşmışsa? Psikiyatri pratiği, insanlara bol miktarda ilaç kullandırma pratiğine dönüşmüşse? Bu soruların cevabı için belki de tavuklara kulak vermek gerekiyor. Tavuklar insanlara dönerek şunu söylüyor gibiler: "De te fabula narratur" (Benim hikâyemde sen anlatılıyorsun). İlk kitap bu kadar ses getirmemişti. Kitaptan çıkan sonuç acı: Bir çark kurulmuş, önce insanlara korku veriliyor.. Hastaneye, hekime yönlendiriliyor.. Sonra ihtiyaç olmayan işlemler yapılıyor.. ... Hani Danıştay denetimi için bir kural var ya.. Yerindelik denetimi yapamaz, deniyor. Yani Yürütmeye, "Sen buraya bu köprüyü neden yapıyorsun" diye soramaz.. Köprü yapımında usulsüzlük var mı ona bakar. Hastaneleri denetleyenler de, "Sen bu MR'ı neden çektirdin?" diyemiyor. Sadece usulsüzlük kısmına bakıyor... Üstelik gönüllü bir düzen kurulmuş. Kimsenin gırtlağına basarak MR'ını çekip, ameliyat etmiyorlar.. Önce insanlar talep edecek hale getiriliyor, sonra lütfen o hizmet veriliyor. Hizmet bedelini SGK ödüyor.. Öbür bedelleri de gidenler. Bu şartlarda mahrumiyet avantaj gibi görünüyor. Kimsenin hastaneye gidemediği dönemlerdeki insanlar daha şanslı gibi görünüyor ama işin bu kısmını anlatmak zor. Sistem çok acımasız.. Hem ruhen hem bedenen çürütüyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.