Türkiye-İsrail ilişkilerinde "Özür"den sonrası

A -
A +

İsrail Başbakanı Netanyahu'nun Başbakan Erdoğan'dan Mavi Marmara saldırısı için özür dilemesi ve tazminat ödeyeceklerini bildirmesi Türk diplomasisinin büyük bir başarısıdır. Böylelikle, İsrail kurulduğu günden bugüne ilk kez hukuksuz bir eylemi dolayısıyla başka bir ülkeden özür dilemiştir. Fakat bundan daha önemlisi, Türkiye, haklı olduğu bir konuda direnerek muhatabını kendi çizgisine çekmeyi başarmıştır.
Özür ve tazminat şartlarının yerine getirilmesi şüphesiz Türkiye-İsrail ilişkilerindeki gerilimi bir ölçüde azaltacaktır. Fakat İsrail ve ABD'deki bazı köşe yazarlarının iddia ettiklerinin aksine, iki ülke arasında "ittifak"ın yeniden kurulması çok uzak bir ihtimaldir.
Ankara-Tel-Aviv hattında halen mevcut ve ileride derinleşebilecek en az beş problem bulunmaktadır:
Birincisi, Türkiye'nin ilişkileri normalleştirmek için ileri sürdüğü üçüncü ön şart olan "Gazze ablukasının kaldırılması" konusudur. Netanyahu'nun açıklamasının en zayıf yeri de burasıdır. Zira özür ve tazminat konularında gayet net olan İsrail başbakanı, Gazze ablukası hakkında müphem ifadeler kullanmayı tercih etmiştir. Bölgeye insani yardım girişi üzerindeki engellerin eskiye nazaran hafiflemesi başka bir şeydir; ablukanın tamamen sona erdirilmesi başka. Görünen o ki, İsrail'in Gazze ablukasını tamamen sona erdirmek gibi bir niyeti şimdilik yoktur. Ankara'nın yaptığı açıklamalar gösteriyor ki, Türkiye bu konudaki tavrını devam ettirmekle birlikte, ablukanın tamamen sona erdirilmesini, ilişkilerin normalleştirilmesi için bir ön şart olarak sunmaktan bugün için vazgeçmiştir.
İsrail'in Gazze'ye yönelik yeni bir olumsuz adım atması halinde, Türkiye-İsrail ilişkilerinin yeniden gerilebileceği -bugüne kadar devam eden krizin başlangıcında İsrail'in 2008 kışındaki Gazze saldırısı olduğu hatırlanırsa- muhakkaktır.
İkinci problem, Mavi Marmara davasıyla ilgilidir. Her ne kadar İsrail basını Türkiye'nin, İsrail askerlerinin gıyaben yargılandıkları bu davayı sona erdirmesinin uzlaşmanın bir parçası olduğunu iddia etse de, yargı bağımsızlığı açısından, Mavi Marmara yargıçlarına bu konuda bir talimat verilemeyeceği açıktır. Bu durumda, kısa süre önce ilk duruşması yapılan bu dava devam eder ve aralarında İsrail'in eski genelkurmay başkanının da bulunduğu sanıklar mahkûm edilirse, bunun mevcut uzlaşmaya yansıması acaba nasıl olur? Diğer yandan, acaba davacı ya da müdahil olanların tümü, özür ve tazminat sebebiyle, davalarından vazgeçecek midir? Savcı nasıl davranacaktır? Hukuki olduğu kadar siyasi bir durumla da karşı karşıyayız.
Üçüncüsü, tazminatın kimleri kapsayacağıdır. İsrail sadece şehit olanların yakınlarına mı tazminat ödeyecektir? Yoksa yaralananlar, kötü muamele görenler ve zorla alıkonulanlar da bu kapsam içine alınacak mıdır? Türkiye ve İsrail arasında tazminatın niteliği ve kapsamı hakkında teknik görüşmelerin bir an önce başlaması gerekir. Bu görüşmelerde İsrail'in tazminat miktarını ve tazminat ödeneceklerin sayısını mümkün olduğunca dar tutmaya çalışması teknik görüşmelerde sıkıntıya sebep olabilir. Dahası, hem Mavi Marmara mağdurlarının iç kamuoyunda, Türkiye-İsrail uzlaşmasına verdikleri destek azalabilir, hem de İsrail aşırı sağı Netanyahu'ya yönelik sert bir kampanya başlatabilir.
Son iki problem ise Suriye ve İran konularıdır. İki ülkenin Suriye konusundaki beklentileri ve Baas rejiminin geleceğine ilişkin görüşleri farklılık göstermektedir. Türkiye, Esad'ın bir an önce yönetimden çekilmesini, bir çözüm sürecinin başlamasını ve Suriye'de akan kanın durmasını hedeflerken, İsrail daha ziyade Suriye'nin kimyasal silahlarının "kontrol dışı" grupların eline geçmemesiyle ilgilenmektedir. Yaklaşık 1 ay öncekine benzer biçimde İsrail'in Suriye topraklarına yeni askerî operasyonlar düzenlemesi Ankara'yı rahatsız edecektir.
Ankara'nın dikkatlice takip ettiği bir diğer konu da, İran'ı hedef alan bir hava saldırısı ihtimalidir. İsrail'in böyle bir davranışta bulunmasının bölge barışına hizmet etmeyeceğini çok kez tekrarlamış olan Türkiye'nin, muhtemel bir İsrail saldırısına destek vermeyeceği değerlendirilebilir.
Bütün bunlar, Türkiye-İsrail ilişkilerinin "one minute"ün öncesindeki seviyesine dönebilmesinin ağır ve temkinli bir süreç sonucunda mümkün olabileceğini gösteriyor. Kısa vadede, büyükelçilerin karşılıklı olarak gönderilmesi dışında, ilişkilerde hızlı bir ısınmayı beklememeliyiz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.