Yeni bir sayfa açılıyor

A -
A +

PKK'nın Türkiye içindeki militanlarının ülkeyi terk etme tarihleri her ne kadar Kandil tarafından 8 Mayıs olarak açıklansa da aslında bu sürecin çoktan başladığı konuşuluyor. Peki PKK militanları açısından bu süreç nasıl işleyecek?

Örgüt tüm militanların önce Kuzey Irak'taki kamplara gelmelerini istiyor. İstihbarat birimleri militanların tamamı ülkeyi terk edene kadar onları izleyecek. Son PKK militanı çıkana kadar bu izleme ve sınır kontrolleri sürdürülecek. 
Suça karışmamış PKK'lılardan Türkiye'ye dönmek isteyenler sınır kapılarına müracaat edip düzenlenen geçici belgelerle evlerine dönebilecekler. Suça karıştıkları resmen tescilli olan 250 civarındaki PKK militanının üçüncü ülkelere gönderilmesi gündemde. Bunlar Türkiye'ye dönemeyecek. Dönmekte ısrar edenler adalete teslim edilecek. Ancak PKK yönetici kadrosunun Kuzey Irak'ta kalmaktan yana olduğu biliniyor.  Bazıları ısrarla soruyor, 'PKK çekilirken TSK ne yapacak?' diye. PKK sınırlarımızdan sızıp da Karadeniz'e, hatta Kastamonu'ya kadar gelirken ne yaptıysa onu yapsın. Güldürmeyin adamı! TSK bu süreçte kışlasında kalır, kontrollü takip yapar. Eğer tesadüfen karşılaşırlarsa da birlik komutanı inisiyatifini kullanarak bir hal tarzına karar verir. Ama PKK'lılar güvenlik güçleri ile tesadüfen de olsa karşılaşmamak için azami gayret sarf edeceklerdir. Korucuların ve güvenlik güçlerinin ülkeyi terk eden PKK militanları ile karşı karşıya gelmemeleri için her türlü tedbir alınıyor. Efendim militanlar silahları ile mi çekilecek yoksa silahlarını bırakıp öyle mi çekilecekler? Bu soru da saçma bir soru. Defolup gitsinler de nasıl giderlerse gitsinler. Ama benim fikrim silahlarını da alıp götürmelerinden yana. Hiç olmazsa silahları da kendileri ile birlikte ülke dışına çıkmış olur. Aksi takdirde PKK militanları ellerindeki silahları KCK'lılara bırakıp öyle gideceklerdir ki bu seçenek güvenliğimiz için daha sıkıntılı bir yol. Silahsız ülkeyi terk eden militanların Kuzey Irak'ta pazardan bile Kalaşnikof temin etmesi çok kolay. Silahını alıp götürmesi daha az sıkıntılı bir seçenek. 
Çözüm süreci ile ilgili Batı'dakiler "Acaba bölünüyor muyuz?" diye endişe duyarken Doğu'dakiler "Acaba kandırılıyor muyuz?" diye endişe ediyorlar. Önce şunu belirtmeliyim; PKK elebaşları dahil kimse bölünmeden yana değil.  Hepimiz için özgürlüğün ve refahın yolu bölünmeden değil bütünleşmeden geçiyor. 
Kafalardaki diğer soru: "Ne aldık, ne veriyoruz?" Kimsenin bir şey alıp verdiği yok. Herkes artık çok yoruldu. Herkes silahla-kan dökerek bir yere varılamayacağını, demokratik siyasetle her hakkın elde edileceğinin farkına vardı. Diğer yandan bu halkı oluşturan tüm etnik ve dini unsurların bütün haklarının verilmesinin demokrasinin 'olmazsa olmaz' şartı olduğu fark edildi. Silahların gölgesinde demokratik adımlar atılamazdı.  Şimdi çok şükür silahlar sustu. Kan dökülüp şehit cenazeleri gelirken, her gün bir yerde bomba patlarken, korkulardan ve endişelerden uzak demokratik bir anayasa yapılamazdı. Şimdi yeni bir sayfa açılıyor. Demokrasiyi kurma zamanı şimdi. Bence barışa giden yol açıldı. Sıra demokraside. İnşallah demokrasi de gelecek. 
Türkiye terörü çözdü. Şimdi sıra Kürt sorunu, Alevi sorunu,  başörtüsü sorunu  gibi sorunların çözümünde. Bu sorunları demokratik-sivil bir anayasa ile çözmemiz mümkün. PKK istese de istemese de biz Kürt kökenli vatandaşlarımızın meşru demokratik taleplerini karşılamalıyız. Bu bizim kardeşlik görevimiz. Daha iyi bir demokrasi bizi yüceltir, batırmaz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.