Çözüm sürecini desteklemek vatan hainliği mi?

A -
A +

 Hükümetin, 'büyük bir siyasi risk alarak' başlattığı çözüm sürecine karşı çıkanlar; AK Parti'nin Öcalan'la bir pazarlık içinde bulunduğunu, sürecin çeşitli tavizler verilerek yürütülen bir al-ver süreci olduğunu ve terör örgütüne meşruiyet kazandırıldığını iddia ediyorlar. İddia etmekle kalmayıp bu sürece destek veren herkesi vatan haini ilan ediyorlar. Bu sürecin siyasi sorumluluğunu yüklenip, gövdesini taşın altına koyan Başbakan Erdoğan'ı, MHP Lideri Bahçeli Yüce Divan'la tehdit ediyor. İşçi Partisi'nin gençlik örgütüyle MHP'nin gençlik kolları, akil insanları gittikleri yerlerde protesto ediyor. Umarım bu gösteriler protesto seviyesinde kalır. 

Milletin yüzde 50'sinden ve Türkiye coğrafyasının tamamından oy almış bir Başbakanın; "Bizden duymadığınız hiçbir söz ve iddiaya inanmayın. Pazarlık yapılıyormuş, tamamen yalandır. Al- ver süreci varmış, kuyruklu yalandır. Terör örgütü bu süreçte meşruiyet kazanacakmış, bu da yalandır. Hiçbir kardeşim bu yalanlara inanmasın, aldanmasın. Tekrar söylüyorum; kirli savaşın kazananı olmaz, şerefli bir barışın ise kaybedeni olmaz. Kan, kanla yıkanmaz. Bu süreç zafer, yenilgi, galibiyet, mağlubiyet kavramlarıyla asla tanımlanamaz. Bu sürecin kazananı inşallah milletimiz olacaktır" sözlerine inanmak, güvenmek zorundayız. 10 yılın üzerinde başbakanlık yapmış bir insan, bugüne kadar bu milleti kandırmadı, yalan söylemedi. 
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bölücübaşı Karayılan'ın söylediklerine inanıyor da, ülkenin Başbakanının söylediklerine inanmıyor. Sayın Kılıçdaroğlu, yanlış adama inanıyor ve siyaseten yanlış yerde duruyor. 
Başbakanın "Şiddetin olmadığı, silahların sustuğu bir ortamda her meselemizi konuşup çözerek kardeşlik ve dayanışma içinde geleceğe ilerleyeceğiz" sözü, bu süreci en iyi anlatan, bu sürecin neden başladığını, bu süreçten neler beklendiğini en iyi ifade eden söz, en iyi açıklayan cümle...
Eğer bu ülkede Kürtler dahil herkes için demokratik taleplerin karşılanması isteniyorsa önce şiddet duracak, silahlar susacak. Ondan sonra meşru-demokratik yöntemler kullanılarak, konuşarak bütün makul ve meşru talepler karşılanacak. Kardeşlik ve dayanışma içinde yola devam edilecek. Bu sürecin yol haritası budur! Kürt kökenli kardeşlerimizin ve toplumun dezavantajlı sosyal kesimlerinin demokratik taleplerini 'AB standartlarında' karşılamak zaten bizim ahlaki vazifemiz. Eğer gerçek bir demokrasi istiyorsak ve kardeşlik hukukuna riayet edeceksek 'PKK bu ülkeyi terk etse de, etmese de' bu talepleri karşılamak durumundayız. Bunu, taviz vermek, pazarlık yapmak, al-ver olarak yorumlamak doğru olmaz. Biz o insanlara bir şey bağışlamıyoruz, bir şey vermiyoruz. Yıllardır kendilerinden aldığımız, esirgediğimiz doğuştan gelen haklarını istiyorlar. Biz de bu isteğe "evet" demeliyiz. Bu "evet" bir bağış değildir, hakkı sahibine vermektir. Silahlar susar, şiddet biterse bunu daha hızlı ve daha kolay yaparız. 
Olup bitenin pratikteki tercümesi budur. Gerisi kara propaganda ve kasaba siyaseti...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.