Vaktiyle saf bir derviş “Madem Cenab-ı Rabbü’l âlemin cümle canlının rızkına kefildir, öyle ise ben, şu caminin bir köşeciğinde tüm vaktimi ibadetle geçireceğim. Hiçbir iş yapmayacağım, nasıl olsa rızkım ayağıma gelir" demiş ve kendisine münasip bir köşe bulup, postu sermiş.
Bir gün, iki gün, üç gün... derken, şadırvandaki sudan başka boğazından lokma geçmemiş. Biçarenin midesi sırtına yapışmış, artık ne elinde, ne dizinde ne de dilinde mecal kalmış. Bir gün cemaatten hayırsever bir adam, koca bir tepsiyi silme börek doldurup camiye gelmiş. Bu adam, çoluk çocuğa düşküne fakire, etrafta kim varsa böler bölüştürür verirmiş.
Köşesinde iki büklüm, tespih böceği gibi büzülüp kalmış olan derviş, üzerinde dumanı tüten börek tepsisini görmüş görmesine ama… Hayırsever adam dervişi görmemiş!.. Ne yapsın zavallı, büzüştüğü yerden "Öhhö öhö de öhö" diye bir işaret vermiş. Sesi duyan adam, tepsinin dibinde kalan üç beş parça böreği de dervişe uzatmış.
Derviş, bir yandan börekleri yiyor, bir yandan da kendi kendine söyleniyormuş:
Rızk Allahü teâlâdandır. Lâkin kuldan da hareket gerekir dese, bu söz şirkdir. Zîrâ kulun hareketi de Allahü teâlâdandır. (Namaz Kitabı)
Teşekkür ediyorum. Kısmet gayrete aşıktır.