Coplu adamlar!

A -
A +

Hep söyleriz...

Hatta söylemekle kalsak iyi; neredeyse çok beğendiğimiz bir aşk şiiri, ya da kulaklarımızın pasını alan bir Türk Sanat Müziği eseri gibi dolarız dilimize...
"İçinde kan, taş, sopa, yumruk, küfür ve de kan olan spor, spor değildir!"
Ama gelin, ayırın bakalım sporumuzu bu iğrençliklerden...
İstediğiniz kadar kanun çıkarın; polisiye tedbirleri en "kırmızı" noktada ayarlayın; teknik imkânları en mükemmel şekilde kullanın...
Faydası yok...
Futbolumuz sahadaki mücadelesini son hızıyla sürdürürken, tribünlerde ve stat dışında, kan gövdeyi götürüyor...
Bunların amaçları renkli (!) görüntüler için değil...
Duygularını frenleyemeyenlerin, güç gösterilerini kalleşçe gündeme oturtmasından başka bir şey değil bu...
Çünkü yaptıklarıyla kalan gövde gösterileri sonunda, omuzlarına "aferin apoleti" takılan, cepleri parayla doldurulanların yüzünden, spor arenaları gelinen değil, kaçılan yer olmuştur artık...
Hatırlarsınız...
Tekerlekli sandalye basketbol maçında bile olay çıkıyorsa, yaralanmalar, kırıp dökmeler oluyorsa, gerisi laf-ı güzaftır...
Son hafta Beşiktaş İnönü Stadı'nda Şeref Tribünü'nden, aşağıya atlayıp, bir sürü insanı çelik coplarla darp eden; ağzını, burnunu, kafasını kıranlar, yakalanıp içeri atılmadılar, merak etmeyin...
Onlar yine aramızda...
Yine yeni bir olayın faili olup, yine hiçbir şey yokmuş gibi dolaşacakları günü bekliyor...
Çünkü bu gibiler, kan kokusu olmadan yaşayamazlar ki...
HHH
Daha önce benzerlerine çok rastladığımız nice olayda olduğu gibi "İnönü darbecileri" gözaltına alınıp sorguları yapılırken verdiği ifadelerle de, işi ne kadar ciddiye (!) aldıklarını göstermişlerdir...
"Copları nereden buldunuz?"
Cevap:
"Yerde bulduk."
Karar:
"Hafif yaralama ve basit bir kavga..."
Karısının yanında burnu kırılan, dişleri dökülen hafif yaralı sayılmış sizin anlayacağınız...
Daha önce Saraçoğlu Stadı'na atlayan, adam kovalayanlar o zaman kendilerine karakolda sorulan "Ne işiniz vardı?" sorusuna "Düğün davetiyesi vermeye gidiyordum" diyerek, yırtmamışlar mıydı?
Ya da...
İnönü Stadı'nın ta ortasına kadar giren bir saldırgana, "Ne işin var burada?" sorgusu yapıldığında "Tribünde otururken, arkamdan ittiler" cevabı sorgulayanları tatmin etmemiş miydi?
Güleriz, tabii ağlanacak halimize...
Bu saçmalıkları gördükçe ve tekrarlarına şahit oldukça, biz hâlâ daha G.Saray-F.Bahçe maçlarını "Dünya derbisi" aldatmacasıyla gündeme oturtmaya devam edelim!  
6222 sayılı "Şiddeti Önleme Yasasını" sıradan bir nasihat bülteni gibi görelim...
Yapanın yanına kâr kaldığı her şiddet olayını, bir iki gün konuşup gündemden kaldıralım...
Sonra da futbolumuzu, dünya standartlarında görelim ha...
Hani içinde "Küfür, yumruk, sopa, taş ve kan" olan sporumuzu...
Acaba o sporumuza yazık etmiyor muyuz?
Ya da kıymıyor muyuz?

Spora aşık Başkan
Hani geline sormuşlar...
"Niye oynamıyorsun" diye...
Cevap malum:
"Yerim dar."
Bahçelievler'de yıllarca oturmuş biri olarak gerçekten hayret ediyorum...
Binaların kıskaca aldığı mekânlarda, spor tesisleri için her türlü fedakarlığı yapan bir Belediye Başkanı var:
Osman Develioğlu...
Spor aleminin önemli isimlerini yaşarken hatırlayan ve onlar adına spor salonları yapan, caddelere isimlerini veren bir başkanın varlığı, sporu seven herkese ayrı bir güç veriyor...
Necmi Tanyolaç, Atilla Gökçe, Togay Bayatlı, Doğan Koloğlu, Nezih Alkış, Hakan Şükür, Orhan Ayhan'ın ve de merhum Namık Sevik, İslam Çupi, Kazım Kanat, Kenan Onuk gibi değerlerin isimlerini ölümsüzleştiren Başkan Develioğlu, bölgenin sporsever halkına yetecek spor alanlarını da hizmete açmasıyla, tesis rekorlarının da sahibi bir başkan...
Böyle bir başkana, sahip olmayı kim istemez ki...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.