Siz alkışı hak ediyor musunuz?
14 Mayıs 2013 01:00
Bir tarafta, F.Bahçe ve milli takımda kaptanlık yapan Volkan Demirel...
Diğer yanda da, şampiyon G.Saray'ın "Reisi" Sabri Sarıalioğlu...
Yıllardır ezeli rekabetin iki tarafı...
Yıllardır "Dünya derbisi" diye yutturduğumuz; günler öncesinden keman yayı gibi gerdiğimiz bir maçın baş aktörleri...
Milyonlarca sporseverin ekrandan, 55 bin kişinin de bizzat yerinde izlediği bir maçta, Türk sporu için çirkin mi çirkin; pişkin mi pişkin bir görüntü veriyor bu ikili...
Sadece top tutmak için değil, yarı beline ancak gelen bir meslektaşının gırtlağını avuçlarında yok etmeye çalışan, iri cüsseli bir kaleci...
Aralarında ne geçti tam bilmiyoruz ama hakemden korkmadan; seyredenlerden utanmadan; yöneticisini hiç takmadan; aldıkları milyon euroları hiç hak etmediklerine aldırmadan meydan kavgası yapıyor...
Onların bu yaptıklarını, pazarda yerini kaptıran seyyar satıcı bile yapmaz...
Galata Köprüsü'nde "Burası benim yerim" diye, hiç tanımadığı birine yan gözle bakan bir balıkçının bile davranışı değildir bu...
Ya da, toplumun parasını "Bul karoyu, al parayı" diye dolandıran; aynı kulvarda "tombala" çektiren tinercilerin bile yaklaşımı değildir bu...
İkisinin eli de birbirlerinin gırtladığında...
Sanki iki yırtıcı, güç gösterisinde bulunuyor.
Öldürmeye tam teşebbüs diğer adı bunun...
Paylaşamadıkları ne?
Hiç...
Birisi, şampiyonluğu kaçırmanın ama şampiyonu yenmenin peşinde...
Diğeri; 10 puanlık farkı 13 puana çıkarmanın telaşında...
"Atı alan Üsküdar'ı geçse de" onların post kavgası başka dünyalar için...
Sahalara kabadayılığı sokmak istemeleri, kariyerlerinde artık derin yaralar açmıştır...
Yarın kucaklaşsalar bile, uğurlar ola...
Profesyonelliği ve oynadıkları takımların forma aşkı ile bağdaştırmasınlar yaptıklarını...
Volkan ve Sabri bizim gözümüzde bitmiştir...
Şahsen ben, milli takımda da oynasalar, asla onları "alkışlamayacaklar sınıfının" en ön saffındayım...
Çünkü futbolculuklarından önce sorgulamak istediğimiz güzelliklerini kaybetmişlerdir onlar...
Yöneticilerinden prim almış olabilirler...
Ama rezil hareketleriyle, Türk milletinden özür dilemelidir bu ikili...
"Sabri oyunu provoke etsin diye oyuna sokuldu" diyen Volkan, önce G.Saray teknik heyetine ayıp ettiğini anlamalı...
Sonra da 28 Mart 2010 tarihinde Ali Sami Yen Stadı'nda "poposuyla" topu stop edip, G.Saray seyircisini "ti"ye aldığını düşünecek ve ona göre konuşacak...
"Ben beyazım, sen siyah" demek o kadar kolay değil...
Attila Gökçe ağabeyimin de dediği gibi "Ağır abi pozlarına bürünen; itişip kakışan ve ille de hır çıkaran oyuncuları protesto ediyorum..."
Ve devam ediyor Gökçe:
"Size aferin diyenler olabilir... Ama saygıyı hiç hak etmiyorsunuz... Ve bizi utandırıyorsunuz!"
Biz utanıyoruz da Attila ağabey, ya utanmayanlar?
Allah aşkına göreve lütfen!
Sayın Başbakanım...
Bu kaçıncı seslenişim bilmiyorum...
Onca yoğun işleriniz arasında, şu spor dünyasına da bir el atma zamanı geldi de geçiyor bile...
Saha içindeki kabadayılıklar, tribünlerde hız kazanıp, saha dışında cinayetle noktalanıyorsa ve gencecik bir delikanlı, hiç yoluna, sırtındaki renk yüzünden hayatını kaybediyorsa, futbolun çivisi çıkmış demektir...
Yöneticisi işin farkında olsa bile, bu ülkenin savcısına SPK'ya, Maliye Bakanlığı'na laf sokuşturmaya çalışıyorsa; taraftarlarını "esrar içiyorlar" diye ihbar ediyorsa ve bir başka kulüp başkanı "Konuşsun, onu kaale bile almıyorum" diyerek ortalığı kızıştırıyorsa ve bütün bunların zararını Türk futbolu çekiyorsa, işin çözümü sizdedir Sayın Başbakanım...
İzmir, bir maç nedeni ile savaş alanına dönüyor...
Sizin başlattığınız ve tüm hızıyla süren stat hamleniz; oraları meydan muharebesi yapılacak alan olarak görenlerin, yeni mekânı olmaya hazır...
Yazık harcanan paralara, emeklere, çabalara...
El koyun şu işe...
Kulüp başkanları karşınıza bir dizilsin ve gerekeni söyleyin onlara...
Çünkü futbol, renk kardeşliği, centilmenlik elden gidiyor Sayın Başbakanım...