Tarih'ten bir yaprak!..

A -
A +

25 Nisan 1955; yer, İstanbul Spor ve Sergi Sarayı . Salon tıklım tıklım dolu ve 1954 - 55 sezonu Türkiye Basketbol Şampiyonası'nın son maçı Galatasaray ile Fenerbahçe arasında oynanıyor!.. O geceye kadar şampiyona finaline katılan diğer takımları ekarte eden üç takımdan, Modaspor, Galatasaray'ı, Fenerbahçe Modaspor'u yenmiş... Galatasaray, Fenerbahçe'yi yenerse bu üç takım "puan puana olacak" ve "şampiyonu 3'lü averaj tayin edecek"... Galatasaray'ın şampiyon olabilmesi için "7 sayılık bir farka ihtiyacı" var; oyunun bitmesine 44 saniye kala sarı - kırmızılılar 40 - 27, yani 13 sayı önde ve "top Galatasaray'da!.." O yıllarda basketbolda "30 saniye - 24 saniye kaideleri" yok; bir takım topla istediği kadar oynayabiliyor; üstelik "potaya basket atış hâli olmadan da faul atışı yapılmıyor"; kısacası, Galatasaray "44 saniyeyi top tutarak geçirdiği takdirde" şampiyon olacak!.. O zaman Galatasaray takımında "basketbol cambazı, dripling üstadı bir oyun kurucu" var, Yalçın Granit; elinden top almak pek mümkün değil, zaten alınsa da, Galatasaray'ın "o günün basketbol oyun kaideleri ile 44 saniyede 7 sayı yemesi" mümkün görünmüyor!.. Galatasaray tribünleri şampiyonluğu kutlamaya başlamışken; aaaaa, o da ne?.. Tribünlerden bir Fenerbahçeli yönetici iniyor (Genel Sekreter ve Fenerbahçe Tarihi yazarı Rüştü Dağlaroğlu); mola alan Fenerbahçe takımı, mola süresince devam eden fiskoslardan sonra, herkesin şaşkın bakışları arasında soyunma odasına gidiyor ve bir daha salona dönmüyor!.. Sebep; ortada "fiziki" bir sebep yok!.. Ama "kimyevi" bir sebep var; zira o zaman "basketbolda hükmen galibiyet 3-0 ve de "3-0 galip gelmek" Galatasaray'ı şampiyon yapmaya yetmiyor; şampiyon Modaspor!.. Bu hazin ve acı tablo karşısında "çılgına dönen" Galatasaray seyircisi salonu saatlerce boşaltmıyor!.. Hakemlerin ve federasyon yetkililerinin ısrarlarına rağmen, Fenerbahçe salona dönmeyince, zamanın İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay olaya el koyuyor; Basketbol Federasyonu (Voleybol ve hentbol ile beraber o zamanlar adı "Spor Oyunları Federasyonu") Başkan Faik Gökay başkanlığında Spor Sergi Sarayı'nda toplanıyor!.. Ve karar ilân ediliyor; "Galatasaray ve Modaspor beraberce şampiyon!.." Türk Basketbol Tarihinde "bir daha eşine rastlanmayan" ve belki de bir daha rastlanmayacak "bu" kararla "o yılın şampiyonluğu" ikiye bölünüyor; hem Modaspor'a, hem Galatasaray'a "şampiyonluk kupası" veriliyor!.. Birdenbire bu "tarihten bir yaprak" nereden de aklıma geldi; şu günlerde "etikten, ahlâktan o kadar çok söz edildi" ki, ben de "bir örnekle katkıda bulunayım" dedim; aslında epey örnekler var da; bu "basketboldan" olanı!.. İnanmak çok güç!.. Ah şu Rijkaard!.. Neredeyse 1 ay önce yazdım; "Rijkaard belki iyi ve de bilgili bir hoca ama maçlarda, saha kenarında iyi bir 'Coach' değil!.." O gün bugündür "bu görüşümde gerçek payı ne kadar" diye çok düşündüm; sonunda karar verdim; "görüşüm doğru ama eksik!.." Eksik; çünkü Rijkaard "iyi bir hoca" da değil!.." Bir; futbolcu kaybetmekte üstat; bir bakın Keita'ya, bir bakın Elano'ya, bir bakın Ayhan'a, bir bakın Aydın'a, bir bakın Mehmet Topal'a, bir bakın Hakan Balta'ya ve "genç oyuncular" başta daha bir çoğuna; bu futbolcuların "dünlerine bakın", bir de bugünlerine!.. İki; "rotasyon" diye diye , takımın iskeletini neredeyse "yok etti"; futbolcular sanki "birbirine yabancı", ileriye doğru "doğru dürüst" dört pas yapamıyorlar; yardımlaşmayı unutmuşlar; orta yapamıyorlar, şut dahi atamıyorlar!.. Üç; en güçlü rakiplerine karşı da, en zayıf takımlara karşı da "ezber taktik şablonunu bozmamak için" kenarda oturttuğu futbolcuların sevgisini de, saygısını da kaybetti, bakmayın futbolcuların "övücü sözlerine", çok açık ki, çoğu "öyle" konuşmak zorunda!.. Dört; takımda "oyun disiplini" de, "disiplin" de sıfır, herkes bildiğini okuyor; Sabri "bu kaçıncı defa" takımın "birinci kaptanı oyundan alınınca" uzattığı "kaptanlık bandını" elinin tersi ile itiyor ya da bir başkasına veriyor; futbolcusuna "Böyle rezalet olur mu" demiyor; diyemiyor!.. Beş; sarı - kırmızılı kaleye atılan kornerlerde "ön direğe bir adam koyuyor" ama "arka direğin dibine bir adam yerleştiremiyor"; bu yüzden Galatasaray kaç gol yedi, sonuncusu da Manisaspor'dan!.. Yarım asır önce rahmetli Gündüz Kılıç'ın "Galatasaray kalesinin iki direğinin dibine Kamil ve Tayyar'ı yerleştirişini, benim gibi görmüş ve yaşamış olsa idi"; herhalde öğrenirdi!.. Altı; takımına, Galatasaray kalesine gelen duran top atışlarında adam paylaşımını bir türlü öğretemedi, boyları Servet'in boğazına kadar gelebilen rakip futbolcular rahat rahat kafa ile top alıp ya gol atıyorlar ya gol attırıyorlar; bu nasıl iş?.. Yedi; rakipleri, Galatasaray'ı çözdüler, orta sahayı kalabalık tutup, pas trafiğini kesiyorlar ve kanatları kapıyorlar; Rijkaard'ın "B" planı yok; Nonda gibi "nazenin" bir santrfora 40 metreden şandel indirmekten başka; Galatasaray'ın bekleri "orta yapma", üç ön liberosu pas ve şut özürlü; "Arda yoksa" forvet arkası oyun kurucu da yok; işte huzurlarınızda Rijkaard'ın 4 - 3 - 3'lük takımı!.. TV ekranında bir görüntü daha; "gene" Adnan Sezgin, Haldun Üstünel ve Murat Yalçındağ'ın yanına dönmüş ya da döndürülmüş; "acaba" uğur mu deneniyor; bence tam tersi oluyor; onu "yeniden" TV ekranlarında gördüğümden beri, Galatasaray perişan!.. Yarsuvat ve Kozak!.. Bunca yılın profesörü, dekanı, rektörü, hocası, hukukçusu; parlak bir kariyer, binlerce öğrenci, tecrübe, bilgi, "inanılmaz" ama iş "Galatasaray Kulübü içindeki durumuna gelince"; heyhat!.. Şimdi, "bugünün yönetimi ve başkanı için", kongrelerde "onların karşısına çıkan" ya da "çıkacak olan" rakiplerinin yapmayacağı kadar "sert" eleştiriler yapıyor, onların söyleyemeyeceği kadar "ağır" sözler söylüyor!.. "Bunlara da saygım var" ama, Galatasaray'ı yazan - çizen gazetecilerin ve Galatasaraylıların "balık hafızası yok"; bugün "bu eleştirileri yapan" Duygun Yarsuvat, Galatasaray Kulübü Divan Kurulu Başkanlığı yaparken, neden "Faruk Süren ve yönetimine adeta göğsünü siper etti?.." O Faruk Süren ki, Galatasaray Kulübü'ne yaptığı "olumsuz katkıların dosyalarını açıp birer - ikişer paragraf yazmaya kalksam", bu gazetenin bir sayfası rahat rahat dolar; neler yok ki?.. Özetlesem; Galatasaray Kulübü'nün "mali ve idari bakımdan perişan hâle düşmesinin baş sorumlusudur" Süren!.. İşte "bugünkü" Yarsuvat, "bu gerçekleri ortaya koyacak" üyelere "söz vermemek için" elinden geleni yapan "o günkü" Divan Başkanı idi. Sevgili Necdet Çobanlı'ya çektirdiklerini bir Çobanlı, bir o günlerde Divan Kurulu toplantılarına gelenler, bir de Allah biliyor!.. Ya Hayri Kozak; oldum olasıya "sütre gerisinde kalmaya" dikkat eden Kozak; bugünlerde "doğrucu Davutluğa soyunmuş" görünerek önüne gelen gazeteye ve TV'ye açıklama üstüne açıklama yapıyor; neden acaba?.. Dahası, bir yandan "yönetime ağır şekilde vururken", öte yandan "Galatasaray basketbolundaki skandalın asıl kahramanlarını ve sorumlularını korumak ve kollamak için" elinden geleni ardına koymuyor; yoksa bu kişilerin çoğu "mektepli olduğu", Adnan Polat "mektepli olmadığı" için mi?.. "Duayenler" böyle ise, vah Galatasaray'a vah!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.