Nükleerin şakası yok!

A -
A +
Sevgili okurlar, 2. Dünya Harbinden sonraki yıllarda Nükleer Enerji barışçıl amaçlarla yaygınlaştırılmış, teknolojik gelişmelerle geniş çapta kullanılır duruma gelmiştir. Ancak bunun sınırsız miktarda ucuz enerji sağlayacağı şeklinde gelişen beklentiler tam manasıyla karşılanamamıştır. Bir taraftan yakıt olarak zenginleştirilmiş Uranyum temini ve bakım masrafları, diğer taraftan sistemin en önemli boyutu olan radyoaktif atıkları depolama problemi bugüne kadar çözülememiştir.
Kimya biliminde her elementin atomları değişik özellikler taşımaktadır. Hidrojen, Oksijen, Karbon ve diğerlerinin atomları birbirinden çok farklıdır. 20. Yüzyıla girerken o güne kadar bölünemeyen en küçük parça olarak adlandırılmış ATOM (Eski Yunanca'da "bölünemez" demekti), daha sonraları bölünerek atomun çekirdek (Proton ve Nötron) ve Elektronlardan oluştuğu keşfedildi. 1896'da Henri Becquerel adlı Fransız fizikçi, Uranyum elementinin gözle görülemeyen ışınlar yaydığını tespit etti ve buna yayılma anlamına gelen Radyasyon adını verdi.
Elementlerin büyük çoğunluğunun atom çekirdekleri pek fazla değişikliğe uğramazlar. Fakat bazıları hareketlidir ve devamlı enerji yayarlar. Bu elementlere Radyoaktif Element adı verilmiştir. Bunlardan en aktif olanlardan biri Uranyumdur (U-238). Çekirdeğinde 92 adet proton ve 146 nötron bulundurur. Hareket halindeki atom dışarıya hem enerji, hem de madde verir. Madde verdikçe de radyasyon yaymayı durdurur. Her radyoaktif maddenin bir "yarılama zamanı" vardır. Bu zaman içinde barındırdığı atom sayısı yarıya iner. Yarı ömrü uzun olanların hareketi yavaş ve yaydığı radyasyon daha hafif, buna mukabil radyoaktivitesi yüksek olan elementlerin yarı ömürleri daha kısadır. Örnek vermek gerekirse; Kobolt 60 elementi 5.27 yıl, Plütonium elementi ise 87.7 yıldır. En tehlikeli radyoaktif maddeler, bu iki grubun arasında kalanlardır: Sezyum (Cessium 137) 28 yıl, Stronsiyum (Strontium 90) ise 32.5 yıl yarı ömre sahiptir.
Radyoaktif maddeler üç çeşit ışın yayarlar: Alfa, Beta ve Gamma. Alfa parçacıkları çok büyüktür ve yayıldıkları zaman bir problem oluşturmazlar. Cildimizin dış kısmı tarafından tutulurlar. Ancak yutuldukları takdirde hücreleri yok ederek hayati tehlike oluştururlar. Alfa parçacıkları taşıyan en tehlikeli radyoaktif madde Polonium-210'dur. Beta parçacıkları elektron büyüklüğündedir. Deriden çok az geçebilirler. Çok hızlı hareket ederler. Alfa ve Beta parçacıklardan oluşan ışınlardır. Gamma ışınları ise elektromanyetik ışınlardır ve Fotonlardan (elektromanyetik alanın ışık taneciği) ibarettirler. Fotonların kütlesi sıfır olup, ışık hızıyla saçılırlar, bedenin önünden girip arkasından çıkabilirler. Sonsuz ömre sahiptirler. Dalga boyları çok küçüktür (Milimetrenin on milyonda biri kadar).
Radyasyon solunum, içilen sıvılar veya yenen besinlerle canlıların vücuduna girerek büyük tahribata yol açar. Hücreleri öldürebilir veya hücrelerin genetik şifresi olan DNA moleküllerini değiştirebilir. Bunun sonucunda bazı hücreler anormal çoğalmaya başlayıp bazı tehlikeli hastalıklar ortaya çıkabilir. Bozulan genetik kod sonraki nesillerde de devam edebilir. Atom parçalanmasından oluşan ışınlar sınırları belirli bir vücut bölgesine yüksek dozda verildiği zaman o bölgedeki hücreleri öldürür veya hücre bölünmesini durdurur. Vücudun derinliklerine geçebilen gamma ışınları bu nedenle çeşitli tümörlerin tedavisinde kullanılmaktadır. Ancak ışınlamadan sonra bazı hücreler sağ kalabildiğinden bu tedaviyi belirli zaman aralıklarında tekrarlamak gerekir. Beta ve Gamma ışınları saçan Stronsiyum-90, Sezyum 137 ve İyod-131 radyoaktif maddeleri organik moleküllerin ve minerallerin birleşimine girerek vücutlara bulaşabilir.
Günümüzün çağdaş teknolojik araç ve gereçleri, insan hatası veya deprem, tsunami gibi doğal afetler sonucu meydana gelebilecek radyoaktif kirlenmeyi önleyebilecek seviyede bulunmuyor. Denizlere yayılan radyoaktif maddeler bir yana (11 Mart 2011'de Fukuşima Santral Kazası), atmosfer de ışın saçan atomlarla (26 Nisan 1986'daki Çernobil kazasında olduğu gibi) kirlenmektedir. Bir örnek vermek isterim: Krypton-85 radyoaktif maddesi (beta ve gamma ışınları saçar, yarı ömrü 10.7 yıldır) basınçlı su ile çalışan atom reaktörlerinden atılmakta, oksijen ve hidrojen endüstrilerinde kullanılmakta, uzun ömrü nedeni ile atmosferde birikmektedir. Fransa'nın Pasifikteki Mururoa Adasında ve Kuzey Kore'nin belirli bölgelerde devamlı yaptıkları Atom Bombası denemeleri sonucunda yüksek miktarda radyoaktivite Atmosferde serbest kalmaktadır. Atom santrallerinin atık sularındaki radyoaktivitenin az olmasına aldanmamalıdır. Hayvan ve bitkilerden insana uzanan beslenme zincirinde radyoaktif maddeler devamlı yoğunlaştırılır. Yaşamda en gelişmiş hayvan gruplarını oluşturan sıcakkanlı kuşlar ve memeliler radyasyona en duyarlı olanlardır. İnsanlar da bu açıdan aynı hassasiyete sahiptir.
Değerli okurlarımız, bugünkü yazımda Atom Bombası denemelerinden ve Reaktör kazaları sonucu veya atık olarak çıkan radyoaktif ışın saçan maddelerin tehlikelerinden söz etmeyi vazife olarak gördüm. Her şeyin başı Sağlık olduğu için bu yazıyı kaleme aldım. Hepinize sıhhat ve neşe içinde geçireceğiniz güzel günler diliyorum, sevgiyle kalın.


Burdur Gölü'ne sadakat yolculuğu
Türkiye'nin en büyük göllerinden Burdur Gölü'nde su seviyesinde yaşanan düşüş ve kirliliğe dikkat çekmek amacıyla Doğa Derneği tarafından gerçekleştirilen "Burdur Gölü'ne Sadakat Yolculuğu" etkinliğinde vatandaşlar, göl ve çevresindeki dereleri simgeleyen metrelerce mavi bir kumaş taşıyarak insan zinciri oluşturdu. Sanatçı Sümer Ezgü de türkü söyleyerek ve Zeybek oynayarak eyleme destek verdi. Türkiye'nin dört bir yanından yüzlerce doğasever, "Göl Yoksa Burdur da Yok", "Göl Yoksa Ürün de Yok" sloganları atarak gölün eski günlerine dönmesini istedi.

Dünyanın 'dibinde' mikroorganizmalar hüküm sürüyor
 Bilim adamları, deniz seviyesinin 11 kilometre altında bulunan ve dünyanın en derin yeri kabul edilen Japonya ve Endonezya arasındaki Mariana Çukuru'nda mikrobik yaşama rastladıklarını açıkladı. 2010 yılında yaşam biçimlerini araştırmak için çukura robot denizaltı gönderen araştırmacılar, bu organizmaların deniz dibine çöken ölü bitki ve hayvanlarla beslendiğini belirtti. Daha önce, deniz yüzeyindeki basıncın yaklaşık bin katı basınca sahip Mariana Çukuru'ndaki dondurucu ve zifiri karanlık ortamın herhangi bir yaşam biçimi için uygun olmadığı var sayılıyordu.

Reklamlarda oynatılan köpek balığı stresten öldü
ABD'de Kmart mağazalar zincirinin reklam filminde oynatılan Beyaz Başlı Köpekbalığı Los Angeles'taki bir havuzda öldü. Balığın 'stres sonucu' ölmesi, hayvan hakları savunucularının tepkisine neden oldu. Peta, Kmart'ın reklamlarında yabani hayvanları kullanmaktan vazgeçmesini istedi.

Öğretmenler iklim değişikliğini öğrenecek
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, öğrencileri eğitmek üzere öğretmenleri iklim değişikliği konusunda bilgilendirecek. MEB ve TÜBİTAK Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü ile ortaklaşa yürütülen proje kapsamında gerçekleştirilecek seminerlerde yaklaşık 500 öğretmen iklim değişikliği konusunda bilgilendirilecek.

Obruk Hanı ve Gölü turizme kazandırılıyor
Konya'da restorasyon çalışması devam eden, Selçuklular'dan kalma Obruk Hanı, arkasındaki 300 metre genişliğe, 145 metre derinliğe sahip Obruk Gölü ile turizme kazandırılacak. Kızören Beldesi yakınlarındaki Tarihi Han, yıl sonundan itibaren Kapadokya'ya giden turist kafilelerini eşsiz Obruk Gölü manzarasıyla ağırlayacak.


UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.