Biliyorum

A -
A +

Sabır erdemdir! Aslında bir çeşit çaresizlik sonucudur da ya, neyse... Bu sözümle şunu kastediyorum; başınıza tatsız olaylar gelip sizi köşeye sıkıştırdığında sakin kalırsanız buna sabır durumu diyorsunuz. Ben de diyorum ki sabır göstermeseniz ne olacak? Sakin kalmaktan başka çare yoksa ortada o zaman erdem bunun neresinde? Ancak çok uç noktalarda örnekler göstererek fikrimi çürütmeye çalışabilirsiniz. Mesela intihar ya da cinayet vakaları... İsmi üzerinde, bunlar ekstrem olaylar. İşten çıkartıldınız, banka borcunuzu ödeyemediniz ya da haksızlığa uğradınız diye bir koşu gidip kendinizi öldürmezsiniz herhalde. Bu tip olaylar genellikle kişilerin muhakeme kabiliyetlerini kaybettikleri, kontrol mekanizmalarını çalıştıramadıkları anlarda meydana gelir. Malum, cinnet getirdi derler halk arasında. Kısacası sabır göstermek bence bir erdem değil mecburiyettir. Ama bazen insanı derinden zorlayan bir mecburiyet! İnsan ilişkileri konusunda genellikle başarılı olmayışımdan yola çıkarak yazıyorum bu satırları. Hani devenin sevmediği ot burnunda bitermiş sözündeki gibi. Neyi başaramasam karşıma çıkmaya devam eder. Günlük konuşma alışkanlıklarına, genel geçer saygı kurallarına takılıyorum ya, bütün sıkıntılar da oralardan geliyor. Sıkıntılar geldikçe benim hassasiyetim artıyor ve bu zincirleme reaksiyon şeklinde devam edip son noktada püsküllü bela kostümüyle sahnedeki yerini alıyor. Ben de aklım sıra sabırlı davranıyorum. Palavra! Yapabileceğim başka hiçbir şey olmadığı için dişimi sıkıyorum aslında. Bir kişi haddini aştı ya da kalbinizi kırdı diye onu dava edemezsiniz. Hırsınızı almanın pek yolu yoktur ne yazık ki. Yapanın yanına kâr kalır edepsizliği ve çekip gittikten sonra siz kaskatı kesilip titremeye başlarsınız. İşte bu gibi durumlarda diş sıkmak bile kolay değildir. Çünkü dişler sinirden birbirine çarpmaktadır ve sıkmaya çalıştığınızda başarısız olma olasılığınız yüksektir. Nedir paylaşılamayan, nedir bölüşülemeyen diye sorduğunuzda alacağınız cevap samimiyse iş bencilliğe dayanır. Bencillik dediğimde ise gözümün önüne hep rahmetli Cenk Koray'ın yüzü gelir. Onun 'Benciller ve senciller' hikayesi vardı sık sık anlattığı. Özetleyeyim. Büyük bir sofra kurulmuş ortaya. Önce benciller oturmuşlar etrafına. Herkes kaşığa sarılmış, kendi karnını doyurmaya çalışmış. Sonunda sofradan herkes aç bilaç kalkmış. Sonra sencillere gelmiş sıra. Hepsi kendisinden önce karşısındakini düşündüğü için hiç sorun çıkmamış ve herkes tıka basa doyup huzur içinde terk etmiş sofrayı. Cenk hep anlatırdı bu hikayeyi. Öyle iyi anlıyorum ki ne demek istediğini! Kalp kırmaktan, insan onuruyla oynamaktan çekinen çoğunluğu özlüyorum. Öyle bir kalabalık içinde kesinlikle daha mutlu yaşardım, biliyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.